Type Here to Get Search Results !

Turizm Coğrafyası Ünite 8-14 Özet

 

  1. FLORAL TURİZM
  2. Floral Turizm

Flora içinde orman, ağaç, çiçekler her biri turizm açısından önemlidir. Turizmde

orman turizmi, ağaç turizmi, botanik turizmi, park ve bahçe turizmi, çiçek turizmi gibi alt guruplara ayrılabilir.

 

8.1. Orman Turizmi

Orman turizmi orman içinde ağaç türlerini, anıt ağaçları izlemek, orman yürüyüşleri, hiking hatları, ata binmek, motorsiklet turları, kuş gözlemciliği gibi faaliyetleri içerir.

Afrikada Turizm İçin Ağaçlar projesi kapsamında yeni ağaçlar ekilmektedir.

Güney Afrika’nın ünlü Garden Route hattı, Cape Town ve Port Elizabeth arasındadır. Knynsa ormanlarında dereler, şelaleler, yoğun bitki örtüsü, dev ve yaşlı ağaçlar, çok sayıda antilop cinsi gözlenebilir.Ekvador yağmur ormanları turundan önemli gelir etmektedir. Kanopi Yürüyüş Yolu, yağmur ormanlarının güzelliklerini örmeyi sağlamaktadır. Malezya’da Pahang’da Taman Negara ulusal parkında dünyanın en eski yağmur ormanlarından birisi bulunur. Dünyanın en uzun kanopi yürüyüş yoluyla orman yukarıdan izlenebilir. Yağmur ormanları aynı zamanda Malezya Yarımadasının en yüksek dağı olan Tahan Dağının bulunduğu alandır.

Yenice Ormanları Bolu Dağları’nın kuzeybatısında İncedere, Şimşirdere, Çitdere su toplama havzalarını ve Safranbolu ilçesinin batısında yer alan ormanları içeren bölge, 100 metreden başlayarak yaklaşık 2000 metreye kadar yükselen engebeli yeryüzü şekillerine sahiptir. Türkiye’nin odunsu  tür çeşitliliği en yüksek olan Yenice Ormanları, anıt niteliğindeki ağaçları, derin vadileri, akarsuları ve barındırdığı yaban hayatı çeşitliliğiyle Avrupa’nın 100 orman sıcak noktasından

biri kabul edilmektedir. Doğa Derneği’nin Türkiye’de belirlediği 305 Önemli Doğa

Alanı’ndan da birisidir.

başlar ve 1400 metrenin üzerinde saf ormanlar oluştururlar. Bölgenin en yüksek yeri olan Keltepe zirvesinde ise açık kireçtaşlı alanlarda alpin kuşak bitkileri görülür.

Yenice Ormanları, nesli tehlike altındaki dokuz endemik bitkiye de ev sahipliği yapar. Dünyada sadece burada yaşayan Onosma bozakmanii türü gibi.

Türkiye’de Karadeniz Bölgesi ormanları özellikle doğuda yoğundur. Dağlık ve

ormanlık alanda trekking turları çok ilgi görmektedir. Toros Dağları’nın sedir ormanları, Köyceğiz çevresinin Sığla ormanları, Eğirdir’in Kasnak Meşesi ormanı, Akdeniz’in Köprülü Kanyon Milli Parkının dallı servi ormanı orman turizmine konu olacak özelliktedir. Dilek Yarımadası Milli Parkı içerisinde 804 bitki türü belirlenmiştir. Ayrıca dünyada sadece Türkiye'de bulunan 18 bitki türünü de barındırır. Milli Park, Akdeniz'den Karadeniz'e kadar tüm Anadolu'da var olan bitki türlerinin doğal olarak bir arada görüldüğü biricik doğa müzesi olma özelliğini taşımaktadır. Bu biyoçeşitlilik nedeniyle bu yarımada Avrupa Konseyi tarafından Flora Biyogenetik Rezerv Alanı olarak korumaya alınmıştır.  Yarımadaya “Maki Bitki Örtüsü Turları” düzenlenebilir.

 

8.1.1. Orman Turizminde Mekânsal Planlama

Ağaçlar üzerinde yürüyüş, yabancı literatürde “canopy walkways (kanopi yürüyüş yolu”) , “treetop walkways (Ağaç üzerinde yürüyüş yolu) ” veya “airwalk

(havada yürüyüş”) , “way fly”, “sky walk” olarak adlandırılır.

 

Kanopi botanikte bir bitkinin üzerine tam tepeden ışık vurduğunda bitkinin gölgesinin oluşturduğu alanın birbirine en uzak olan uçları arasındaki uzaklık olarak tanımlanır.

Orman turizminde en modern uygulama ağaç seviyesinin üstüne çıkan asma yollar yapılarak turistlerin ormanı, ağaçları, kuşları yukarıdan seyretmek olanağı sağlanmasıdır. Bunlara en güzel örnekler Avusturalya’dadır. Bunlara örnek olarak O’Reilly’s Lamington Milli Parkında ahşap ve halattan yapılmış bir asma köprü bulunmaktadır. Bir diğer örnek Otway Fly, ( Havada Yürüyüş) yoludur. Ağaçlar üzerinde yapılan yürüyüş yollarının en uzunu ve en yükseğidir

Mamu Yağmur Ormanı Yürüyüş Yolu Avustralya’nın bir diğer ağaç üzerindeki yürüyüş alanıdır.  Illawarra Fly, Ağaçlar Üzerinde Yürüyüş yolu Avusturalya’da 500m uzunlukta 25m yüksekliktedir. Giants Vadisi, Ağaçlar Üzerinde Yürüyüş yolu 38m yükseklikte ormanı ve koyları izlemek olanağı verir. Tazmanya’da Tahune Ormanı’ndaki yerden 45m yüksekliğinde 597m uzunluğunda

havada yürüyüş yolu, Hobart kentinin 70km güneyindedir.

 

8.2. Ağaç Turizmi

Çok yaşlı ağaçlar turizmin ilgi alanına kentlerde, ormanlarda veya herhangi bir yerde tek ağaç olarak “Anıt Ağaç” olarak girer. Anıt ağaçlar ağaç turizminin konusu olduğu gibi bir türe ait ağaç görmek için seyehat etmek de ağaç turizminin ilgi alanıdır.

Anıt ağaç, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun kararına göre "Tabiat yapısı, ölçüleri ve diğer özellikleri bakımından anıtsal nitelikler kazanmış bulunan ağaçlar" olarak tanımlanmış ağaçlardır. Normal insan ömrünün 15-20 katı uzunluğunda yaşam sürecine sahip olan anıt ağaçlar, 900-1000 yıllık hayatları boyunca tarihsel olaylara tanık olurlar. Anıt ağaçların doğal ortamda kendi halinde yaşayabilmesi ve kuşaklar arasında bir bağ sağlayacak kadar uzun ömre sahip olmasıgerekmektedir. Bu nedenle, kavak, söğüt gibi ağaçlar anıt ağaç sayılmazlar. Diğer taraftan ise görsel güzellik taşıması da gerekmektedir. Ömrü uzun olan şimşir gibi ağaçlar da bu nedenle anıt ağaç kabul edilmezler. Ağaçları anıt yapan üçüncü grup özellikler ilgili ağaçlara atfolunan moral ve kültürel

ayrıcalıklardır. Fiziksel boyutlar yönünden olağanüstü sayılmasa da, yöre kültüründe olumlu veya olumsuz, gerçek veya hayal ürünü, mistik veya folklorik bir öyküye sahip olmak, ya da yöresel veya ulusal tarihte kimi olaylar ile özdeş hale gelmek ve onlara tanıklık etmek de ağaçlara anıtsal nitelik kazandırmaktadır. Bugün cami, mescit ve türbe avlularında karşılaşılan

ulu çınarlar, serviler ve ıhlamurlar, bu mistik kültürün bizlere armağan ettiği birer doğal mirastır.

Anıt ağaç olabilecek türler Menengiç, Phoenix canariensis, Sapsız meşe, Adi çitlembik, Adi ceviz, Lübnan sediri, Pırnal meşe, Andız, Doğu çınarı, Kokulu ardıç, Kırmızı okaliptüs ve Zeytin’dir.

 

Türkiye'de bulunan anıt ağaçlara örnekler: Oklubalı Ardıçları(İnönü) , Mızıkçam

(Domaniç) , Alufeli Çınar(Bursa) , Yavuz Selim Meşesi (Bedirge-Hatay) , Şecer-i Vak vak Çınarı (Sultanahmet-İstanbul) , Taşlıçınar(Gülhane-İstanbul) , Kestane ağaçları(İbradı), Mengerli Çınarı(Beydağ-İzmir) , Uşaklı Çam(Güvemköy-Bolu) Eskicibaba Çınarı Orhan Cami-Bursa) , Zeytın Ağacı (Selatin Köyü-Aydın) , Doğu Çınarı (Eskişehir Hamam yolu caddesi) , Doğu Çınarı (Subatan yaylası-Bozdağ Salihli)

 

8.2.1. Ağaç Tüneller

Ağaçların tünel oluşturduğu yollar yürüyüş yolu veya karayolu üzerinde

olabilmektedir. Bunlardan Kleven’de (Ukrayna) bitki tüneli yerel bir lokomotifle

gezilmektedir. Ağaç tüneller insan eliyle oluşturulurlar. Bunlar kent içinde, saray bahçelerinde, botanik bahçelerinde olabilirler. Cherry Blossom Tüneli Almanyada kent içinde Bonn kentinde kurulmuştur. Ukrayna Kleven’de Aşk Tüneli çok ilgi

görür. Mavi çiçekleriyle Jakaranda ağacı ağaç tüneli yapmak için çok uygundur. Güney Afrika’da Jakaranda Yürüyüş Parkuru her Ocak ayında çiçekleriyle insanları büyüler. Kyoto’da Bambu Yürüyüş Patikası ,Japonların en güzel bambu ormanı Sagano Ormanındadır. Ginkgo Ağaç Tüneli, Tokyo’da Meiji Shrine Bahçesindedir. Kuzey İrlanda’da “Dark Hedge” adındaki kayın ağaçlarından oluşan ağaç tüneli fotoğrafçılar tarafından çok beğenilir.

 

8.3. Botanik Turizmi

Botanik Turizmi turistlerin botanik bahçelerini ve tarihsel açıdan önemli

Bahçeleri görmek için seyehat etmeleridir. Alhambra ve Taj Mahal

bahçeleri 2000 yılında 2 milyon turist tarafından gezilmiştir.

Botanik Bahçelerin kuruluşlarındaki ilk amaç bilimseldir. Kraliyet Botanik Bahçeleri Londra’nın güneybatısında bulunan Richmond upon

Thames bölgesi ile Kew semti arasındaki bahçeler ve botanik seralardan meydana gelen 120 dönümlük arazide kurulmuştur.  New York Botanik Bahçesi 1891 yılında kurulmuştur. Diğer botanik bahçelerine örnek olarak Avusturalya Ulusal Botanik Bahçesi (Canberra), Paris Botanik Bahçesi, Kraliyet Botanik Bahçesi (Burlington, Kanada) , Belçika Ulusal Botanik Bahçesi, Jardim Botânico(Rio de Janerio, Brezilya) , Brooklyn Botanik Bahçesi (ABD) , Singapur Botanik Bahçesi, Dahnem Botanik Bahçesi and Botanik Muzesi (Berlin) , Nong Nooch Tropical Botanik Bahçesi (Tayland) , Montreal BotanikBahçesi, ( Montreal, Kanada) , Kirstenbosch Ulusal Botanik Bahçesi, (Cape Town, Güney Afrika), Denver Botank Bahçesi, ( Denver, ABD) , Acharya Jagadish Chandra Bose Indian Botanik

Bahçesi, ( Kalküta, Hindistan) , Koishikawa Botanik Bahçesi (Tokyo), Royal  BotanikBahçesi, ( Sydney) verilebilir.

 

8.3.1. Japon Bahçeleri

Japon bahçelerinin kuruluşunda felsefi özelikler yer alır. Kuruluşu doğa sevgisini

doğa parçaları olarak dağ, ova, göl, orman, nehir parçalarını bahçeye yansıtılması fikrinden ortaya çıkmıştır.

Japon bahçelerinde kuru taş bahçeleri, çay bahçeleri gibi bahçeler de yer alabilir. Japonların taş bahçeleri Zen Bahçesi adını alır. Japon bahçelerinde başta gelen ağaçlar ve bitkiler çam, kiraz, bambu, alev ağacı, ormangülleri kullanılır. Kiraz çiçeklerinin ömrünün kısalığı Orta Çağ’da samurayların hayatına, II. Dünya Savaşında Japon intihar pilotlarına benzetilmiştir.

Her yıl Nisan ayında Japonya kırlarında kirazların çiçek açması festival olarak kutlanır. Kiraz ağacı Japonya’da park ve yol kenarlarında da çok kullanılmıştır. Japon bahçeleri yerde oturulan, piknik yapılan bahçeler değil seyretmek için yapılan bahçelerdir. Japonya kendi ülkesinde taş bahçeleri kurduğu kadar yabancı ülkelerde de dostluk göstergesi olarak Japon Bahçeleri kurmaktadır. Buenos Aires, Monte Carlo, San Fransisko gibi şehirlerde Japon bahçesi bulunmaktadır. Türkiye’de Kaman(Kırşehir) , Eskişehir ve İstanbul’da Japon Bahçesi bulunmaktadır. Kaman’ın Çağırkan köyünde Kalehöyük kazısı için gelen Japonlar kazı alanı yanına Japon Bahçesi kurmuşlardır. Türkiye’yi ziyarete gelen

Japonya’nın Prensi Takahito Mikasa’nın ismi bahçeye verilmiştir.

 

Türk Kültürel Değişim Derneği ve Eskişehir Büyükşehir Belediyesi işbirliğiyle '2010 Japon Yılı' etkinlikleri kapsamında Eskişehir’de Japon Bahçesi kurulmuştur. 2003 yılının Japonya'da "Türk Yılı" ilan edilmesi ve Japonya'nın Shimonoseki Kenti ile İstanbul'un Kardeş Şehir olması nedeniyle İstanbul’da Japon bahçesi çalışmalarına başlanmış ve Baltalimanına Japon Bahçesi kurulmuştur.

 

8.3.2. Saray Bahçeleri

Dünyanın ilgi gören bahçeleri arasında en çok gezilenler saray bahçeleridir. Bu

bahçeler sarayla birlikte tarihin de bir parçasıdır. İspanya’da Dünya Miras Listesinde olan Elhamra Sarayının Arap tarzında bahçeleri bulunmaktadır. Elhamra’nın bulunduğu, Sabika tepesine komşu Cerro del Sol tepesinde

Cennet’ül Arif adı verilen bir Magrip villası ve bahçesi yer alır. Arap bahçe mimarisinin güzel bir örneği olan Cennet’ül Arif “dünyanın en güzel bahçelerinden biri” olarak kabul edilmektedir. Fransa’da Versaille Sarayının bahçesi içinde haç şeklinde büyük kanal, su bahçeleri, merdivenler, köşklerle eşsiz bir bahçe mimarisi sunar. Diğer saray bahçelerine örnek olarak Almanya Kassel’de Palace Gardens at Wilhelmshoehe Sarayı Bahçesi, Viyana’da Schonbrunn Sarayı Bahçesi ve Belvedere Sarayı Bahçesi, Salzburg’da Mirabell Sarayı Bahçesi, Medeira’da(Portekiz) Monte Sarayı Bahçesi, Tokyo’da İmparatorluk Sarayı Bahçesi, St. Petersburg’da Catherine Sarayı Bahçesi verilebilir.

 

8.4. Çiçek Turizmi

Hollanda lale, Japonya kiraz çiçekleriyle çiçek turizmde yerini almıştır. Çin 5 çiçekle turist çekmektedir. (kiraz çiçeği, açelya, lotus, şakayık ve erik çiçeği)  Kiraz çiçeği, Japonya için önem kazanırken erik ağacının beyaz çiçekleri, Çin için sembol olmuştur. Kırsal turizmi seçen ve karavanla seyehat edenler Hollanda ‘da lale tarlaları, Fransa’da lavanta tarlaları yanında mola verirler.

 

8.4.1. Çiçek Festivalleri

Dünyada çiçek festivalleri çok ilgi görmektedir. Bu festivallere en çok kiraz çiçeği ve lâle konu olur.

Dünyada kiraz çiçeği festivalleri Japonya’nın öncülüğünde başlamıştır. Japonlar, kirazların çiçek açmasını hayata yeni başlangıç dönemi kabul ediyorlar. Kirazların çiçek açmasına “sakura zensen” adı veriliyor.

Japonya’da kiraz çiçeklerini seyretme partilerine “hanami” adı verilmektedir.

Sakura’yı aynı zamanda dostluk simgesi kabul eden Japonlar, 1910 yılından itibaren ABD’ye gönderdikleri fidelerle, bu geleneğin Pasifik Okyanusu’nun karşı kıyısına yayılmasına neden oldular. Los Angeles’teki Balboa Parkı’nın 2 bin sakura ağacı çiçek açmaktadır. Philadelphia’daki Fairmount Parkı’nda 1926’da kurulan 2 bin ağaçlık sakura parkı bulunmaktadır. Park Dünyanın en büyük Yoshino türü

kiraz ormanına sahip şehri olmakla övünen Macon’da(Georgia) kiraz çiçeği festivali düzenlenmektedir. York’taki Brooklyn Botanik Bahçesin’de geleneksel Sakura Matsuri Festivali düzenlenmektedir. Kiraz çiçeklerinin gelişi Kanada’nın Vancouver şehrinde, Almanya’da Hamburg yakınlarındaki "Altes Land"da, Filipinler’in Palawan kentinde nisandan mayısa uzanan festivallerle kutlanmaktadır. (Sakura Festivalleri) Çin’de kiraz çiçeği bahçelerinden çok sayıda turist çekmektedir. Wuhan (Ah Wuhan Ah!!) Üniversitesi bahçesi kiraz çiçekleriyle çok ilgi görmektedir. 2013 yılında bu bahçede kirazlar açında bir

günde 200 bin kişi gezmiştir.

1890 yılında, Sultan II. Abdülhamid’in emriyle Japonya’ya gönderilen Ertuğrul

Firkateyni’nde 587 denizcinin şehit olması anısına dikilmek üzere, Japonya 2005 yılında 587 sakura fidanı göndermiştir. Bu fidanlar Göztepe’deki Nezahat Gökyiğit Botanik Bahçesine dikilmiştir. Böylece şehitler anısına bir sakura bahçesi İstanbul’da kurulmuştur.

Lale, Hollanda halk kültürünün temel taşı olmuştur. Hollanda’da Lâle Festivali her yıl Nisan sonu mayıs başı dönemlerde farklı tarihlerde yapılır ve 1 hafta sürer.

İlk kez 1949 yılında kurulmuş. Amsterdam yakınlarındaki Lisse’de açılan Keukenhof Çiçek Bahçesi, daha sonra lâlenin bin bir türlüsü ile değişik çiçeklerin ekildiği ve bir anlamda "açık hava lâle müzesi" görünümündedir.

Her yıl mart ayının son haftasından mayıs sonuna kadar açık kalan Keukenhof, aynı zamanda dünyanın en büyük çiçek bahçesi konumundadır. ‘Yeryüzündeki Cennet’ olarak tanımlanan 32 hektar büyüklüğündeki bahçeyi ziyaret edenlerin sayısı yıllık ortalama 800 bindir. 2010 yılında İstanbul Avrupa Kültür başkenti olunca lâle de kentin simgesi olmuştur. 2005 yılından itibaren İstanbul’da Lâle Festivali düzenlenmektedir.

 

8.5. Endemik Bitkiler Turizmi

Endemik bitki, alanları belirli bir ülke veya bölgeye ait, yerel, ender ve çok ender

bulunan bitki türlerine endemik bitki denilmektedir. Endemik bitkileri görmek için

düzenlenen turlar endemik bitki turizminin konusudur.

Bir alandaki endemizm oranı o alanın jeolojik olarak eskiliğine, izolasyon derecesi ve süresine, topografik özelliklerine bağlı olarak değişir. Ülkemizde çok sayıda bitki için endemizm geçerlidir.

Bazıları vardır ki, sadece bir bölgede yetişirler (nokta endemikleri) . Toros dağlarının batı ve orta kesimleri, İç Anadolu ile Doğu Anadolu arasındaki geçiş alanları endemizm açısından en zengin yerlerdir.

Türkiye, tarihi ve sosyal açılardan olduğu gibi biyolojik çeşitlilik açısından da bir

köprü ve kavşak noktası olarak yeryüzündeki 37 ayrı bitki coğrafyası bölgesinden üçünün (Avrupa–Sibirya, Akdeniz ve İran–Turan) kesiştiği coğrafya olması nedeniyle zengin bir  biyolojik çeşitliliğe sahiptir. Ayrıca dünyada acil koruma altına alınması gereken biyolojik çeşitlilik açısından zengin 34 sıcak noktadan üçü de (Kafkasya, Akdeniz, İran-Anadolu) Türkiye’de bulunuyor. Bu özelliği ile Türkiye, Çin ve Güney Afrika ile birlikte, sınırları  içinde üç sıcak nokta barındıran üç ülkeden biri olan Türkiye, endemik türleri ile kendi kuşağında biyolojik çeşitlilik açısından en önemli ülkelerden biridir.

 

Türkiye’de cins düzeyinde endemik olan 15 bitki grubu bulunmaktadır.

Avrupa’daki endemik bitki sayısı 2500 iken, ülkemizdeki endemik bitki sayısı 3500’ dür. Bu sayı ülke çapında İtalya’da 700, İspanya’da 500, Japonya’da 2000, ABD’de 4000 iken il çapında Antalya’da 578, Konya’da 478, İçel’de 366 dır.

 

Türkiye’den endemik bitkilere turizmde çok ilgi gören Ters Lâle verilebilir. F. carica, Türkiye’de ikisi de endemik olan iki alt türle temsil edilir. Çok yıllık bir

bitkidir. İzmir, Muğla ve Antalya’da bulunur. Geceleri biriken su, gündüzleri yapraklarından aşağı süzülür ve bu görünümüyle “Ağlayan Gelin” adıyla da bilinir.

 

Orkideler dünyada endemik bitkiler turizminde önemli yer alır. Orkideler açısından zengin olan Tayland’da “orkide çiftlikleri”ne turlar düzenlenemektedir. Hawai’de orkide seralarına tur bulunmaktadır. Kolombiya, Venezuela, Brezilya, Yeni Gine orkideleriyle tanınır.

Türkiye’nin endemik bitkiler turizminde en önemli yerlerinden birisi Gürcüce adıyla Maçahel Havzası Türkçe adıyla Camili Havzası ‘dır. Artvin’in Borçka ilçesi sınırları içinde yer alır. Maçahel’de 4 farklı vejetasyon tipine ait 13 bitki birliği tanımlanmıştır. Bunlardan biri bilim dünyası için yenidir. Sığla Ağaçları, Tersiyerden kalma endemik ve özellikle relik bitkilerdir. Bunlardan biri olan L. orientalis. Anadolu Sığla Ağacı yalnız Türkiye'de Güney Batı Anadolu'da

Marmaris, Köyceğiz, Dalaman, çayı etrafında toplanmıştır. Yöresel olarka Günlük Ağacı olarak adlandırılır. Kasnak Meşesi yalnız Türkiye’ye özgü (endemik) bir

tür olduğundan Eğirdir’de orman olarak koruma altına alınmıştır.

Artvin Camili Havzası 29 Haziran 2005’te Türkiye’nin ilk Biyosfer Rezervi ilân

edildi. Biyosfer(canlı küre) rezervleri biyolojik çeşitliliğin korunması, ekonomik kalkınma ve kültürel değerlerin korunmasına dönük uygulamaların denendiği, seçildiği, sunulduğu ve geliştirildiği alanlardır.

En çok biyosfer rezervi bulunan ülkeler, 47 rezervle ABD, 38 rezervle Rusya

Federasyonu, 37 rezervle İspanya ve 26 rezervle Çin Halk Cumhuriyeti’dir.

 

  1. YABAN HAYATI VE TURİZM

9.1. Yaban Hayatı Turizmi: Tanımlar ve Kavramlar

Yaban Hayatı Turizmi doğal ortamlarında vahşi hayvanların izlenmesidir. Yaban Hayatı turizmi, turizmde önemli bir yer tutmaktadır. Pekçok Afrika ülkesi ve Güney Amerika ülkesi, Avusturalya, Hindistan, Kanada, Endonezya, Bangadeş, Malezya ve Maldivler bunlar arasındadır.

Yabani yaşam turistleri yaban hayatını fotoğraflamak için alanda yoğunlaşmaları

onların avlanarak beslenmelerini olumsuz etkileyebilir. Örneğin Zimbawe’de Kariba gölünde turist botlarının gürültüsü filleri ve siyah gergedanları su içmeleri ve beslenmeleri konusunda rahatsız etmiştir. Yabani hayvanların turistler tarafından beslenmesi yaban hayvanlarının sosyal davranışlarında değişikliğe neden olmuştur. Galapagos adalarında iguanaların turistler tarafından beslenmesi iguanaların üremesi üzerinde olumsuz etkisi olmuştur. Yaban Hayatı turizmi bazı yaban hayvanlarının korunması için parasal destek sağlar. Sumatra kaplanları ziyaretçilerin bağışlarıyla doğal yaşamda korunmaktadır.

 

Vahşi Yaşam Parklarının çoğu nesli tehlike altındaki türleri barındırır ve

korurlar. Turna, şahin, atmaca, aslan, kaplan martı, jaguar, leopar, bizon, geyik, sincap, kurt, maymun denizde yunus, yengeç, su samuru, pelikan, kertenkele, deniz aslanı, köpekbalığı, kaplumbağa, balina gibi insanların en çok merak ettiği hayvanlar için dünyada en iyigözetleme yerleri belirlenmiştir.

 

Yaban hayatını gözlemek “kuş gözlemciliği”, “kelebek gözlemciliği “ gibi

tematik olarak ayrılır. ”Kuş Cennetleri” olarak adlandırılan yerler kuş gözlemciliği için ilgi görürler. Safari genellikle Afrika’da turistler için yapılan bir kara seyehatidir. Günümüzde ise yaban hayatını gözlemlemek, fotoğraflamak yaban

ortamı içinde hiking vb geziler için kullanılır. Safari terimi Arapça “safariyah” uzun yolculuk kelimesinden gelir.

Safari turları “safari sitili” adı verilen bir giyim tarzı ortaya çıkarmıştır. Hâki renkli kuşaklı ceketler, giysiler, kask modeli şapkalar ve genellikle leopar desenlerden oluşur.

Safari Doğu Afrika ve Güney Afrika ülkelerinde Tanzanya, Kenya, Botswana, Zambiya, Namibya, Uganda, Güney Afrika, Kongo, Zimbabve Demokratik Cumhuriyetinde önemlidir. Safari; fil safari, nehir safari, balon safari, fotoğraf safari, at safari, mobil çadır safari, yürüyerek safari gibi çok çeşitlenmiştir.

 

9.2. Kuş Gözlem Turizmi

Kuş gözlemciliği, yabani kuşları doğal yaşam alanlarında gözlemlemeyi amaçlayan ornitologların bilimsel amaçlı yaptığı, kuşların yaşamlarını merak eden ve fotoğraflama isteyenlerin katıldığı bir faaliyettir.

ABD de çok sayıda kuş festivalleri düzenlenmektedir. Bu da kuş gözlem turizmine olan ilgiyi artırmaktadır.

Kuş gözlem turizminin olumlu etkileri arasında yöresel olarak kuş türlerinin kontrol edilmesi ve korunması, kuşların korunması için ekonomik kazanç, yöre halkına yeni bir gelirkaynağı, yeni yerlerin turizme açılması sayılabilir.

 

Kuşları gözlemleme teleskoplarla yapılabilmektedir. Kuş gözlemleme

alanlarının toprak yollardan oluşması, araç trafiğinin gürültüsü olmadığı için daha rahat gözleme olanağı sağlar. Amerikan Kuş Gözlemciliği Birliği “Kuşçuluğun Etik Prensipleri” adlı kuş gözlemcilerinin ve turlarda gurup liderlerinin uyması gereken ilkeleri belirlemiş ve bunları yayınlamıştır.

 

Türkiye’de 70 adet kuş cenneti belirlenmiştir. Bunlar arasında en önemlileri, Manyas Kuş Cenneti, Sultansazlığı Kuş Cenneti, Çamaltı Tuzlası, Nallıhan Kuş Cenneti, Bafa Gölü, Göksu Deltası, Efteni Gölü Kuş Cennetidir.

 

Asya ve Avrupa’nın kuzeyindeki kuşlar, göç sırasında 3 yol kullanmaktadır. Baltık denizi ve kuzey kıyılarda ve Batı Avrupa sahillerinde yaşayan kuşlar, Avrupa’nın batı sahillerini izleyerek Cebelitarık üzerinden Güney Afrika’ya göç ederler. Weser nehrinin doğusunda bulunan alanlarda yaşayan kuşlar kuzey Balkanlardan, İstanbul Boğazı, Anadolu kıyıları üzerinden Suriye, Filistin, Mısır’dan Güney

Afrika’ya göç ederler. Avrupa’nın doğusu ve Orta Asya’nın kuzeyindeki göçmen kuşların bir kısmı Hazar denizi, Türkistan üzerinden Hindistan’a, diğer kısmı Kafkaslar, İran, Doğu Anadolu, Irak, Suriye üzerinden Güney Afrika’ya göç ederler.

Kuşlar ilkbaharda güney yarımküreden kuzey yarımküreye, sonbaharda ise tersi

istikamette göç etmektedir. Yırtıcı kuş, ötücü kuş türü, su kuşu ve kıyı kuşu gibi çok sayıda kuş göç etmektedir. Mart, nisan, mayıs ayları güneyden kuzeye; ağustos, eylül, ekim ise kuzeyden güneye göçlerin en iyi izlenebileceği aylardır.

Kuşlar Akdeniz ve Ege Denizi’nin üzerinden uçamazlar çünkü havada  dinlenmelerini sağlayan sıcak hava termalleri denizlerin üzerinde değil, karada oluşmaktadır. O nedenle İspanya’daki Cebelitarık Boğazı ve İstanbul gibi dar kara koridorlarını izlemek zorundadırlar.

Süzülerek göç eden kuşlar denizler üzerinden geçmemek için belli dar boğazları seçtiklerinden buralarda gözlenebilirler. Böyle dar boğazların ülkemizde en tanınmışı İstanbul Boğazıdır. Orta ve Doğu Avrupa'dan yola çıkan binlerce kartal, şahin ve on binlerce leylek özellikle sonbahar göçü sırasında Üsküdar-Çamlıca ile Beykoz-Toygartepe arasındaki sırtlardan izlenirler. Bu kuşlar güneyde Afrika kıtasında kışladıktan sonra ilkbaharda da Sarıyer sırtlarından kuzeye

doğru göç ederler. Daha az bilinen bir dar boğaz olan Borçka-Artvin ise Türkiye'nin öteki ucunda, Doğu Avrupa'nın doğusundan ve Kazakistan bozkırlarından gelen yırtıcılar için yaşamsal önem taşır. Bu türler güney sınırımızdan çıkarken ise Belen Geçidi (Hatay) semalarında yoğun sürüler halinde görülebilir.

Küçük Orman Kartalı'nın neredeyse tüm populasyonu İstanbul Boğazı üzerinden göç etmektedir. Leylek popülasyonunun çok büyük bir kısmı yine göç yolu

olarak İstanbul'u tercih eder. Özellikle Doğu Avrupa'nın göçmen kuşları yoğun olarak Türkiye'den geçerler. İstanbul, Batı Palearktik biyocoğrafya bölgesindeki en önemli göç yollarından biridir. Avrupa'daki diğer göç yolları arasında Cebelitarık Boğazı ve Malta Adası İtalya bölgeleri gelir.

Süzülen kuşlar için göç dönemleri, ilkbaharda mart, nisan ve mayıs ayları boyunca, sonbaharda ise ağustos, eylül ve ekim ayları boyunca yoğunlaşır. Su kuşları için kış dönemi başlangıcı ve kış dönemi sonu, ötücü kuşlar ve

kıyı kuşları ilkbahar ve sonbahar aylarında türe bağlı olarak farklı zamanlardadır.

 

Başta leylek ve karaleylekler olmak üzere kartal, şahin, atmaca, delice, doğan, akbaba ve kara çaylak gibi 30 tür kuş İstanbul’un üzerinde göç eder. İstanbul'da ilkbahar döneminde kuzeye göç gerçekleştiği için Sarıyer sırtlarından, sonbaharda ise güneye doğru olan göç Toygartepe ve Çamlıca tepeleri Beykoz tepeleri, Adalar üzeri seyir için iyi noktalardır. Sarıyer’de Koç Üniversitesinde 700 m. ileride keskin viraj noktası kuş göçünün Sarıyer’de en iyi izlendiği yer olarak belirlenmiştir. Yırtıcı kuşlar, geceleri göç etmeyip ormanlık arazilerde dinlenirler. Dinlendikleri yerler Belgrad Ormanları ve Terkos(Durusu) gölü çevresindeki ormanlarıdır.

 

9.2.1. Leylek Göçleri

Kuşlar içinde göç yolları en iyi araştırılan, leyleklerdir. Leylekler Avrupa’dan Afrika’ya göç ederken iki yol kullanırlar Kuzey Avrupa’da Veser nehrinin doğusunda kuluçkaya yatan leylekler Balkanlar üzerinden Boğaz, Anadolu sahilleri, Suriye, Filistin üzerinden Mısır ve Nil çevresine oradan da Afrika’da güneydoğu bölgesinde bulunan göllere kadar giderler.

 Kuşlar ilkbaharda güney yarımküreden kuzey yarımküreye, sonbaharda ise tersi istikamette göç ederler. Mart, nisan, mayıs ayları güneyden kuzeye; ağustos, eylül, ekim ise kuzeyden güneye göçlerin en iyi izlenebileceği aylardır.

Veser nehrinin batısında kuluçkaya yatan leylekler ise Fransa, İspanya, Cebelitarık üzerinden Fas’a geçer ve buradan Afrika’nın Çat gölü bölgesine kadar gider ve burada doğuyolu ile gelen leyleklerle birleşirler.

Leylek ve kara leylek, ülkemizde ve Avrupa`da yoğun olarak görülür. Her iki leylek türü de göçmen olup, Türkiye için transit ve yaz göçmeni statüsündedir. Yaz göçmeni olan türler, ilkbahar ile kışlama alanlarından ayrılarak, üreme dönemini geçirecekleri ve yavrularının büyütecekleri alanlara göçerler. Sonbaharda da, yavrularıyla birlikte kışlama alanlarına dönerler. Uzun mesafeleri en az enerji harcayarak kat etmek için, kanat çırpmadan, süzülerek

uçarlar. Leylekler, gündüzleri yerden yükselen sıcak hava akımları sayesinde

yükseklik kazanırlar. Bu sıcak hava sütununun içinde dönerek yükselirler. Termalin büyüklüğüne göre belirli bir yükseklik kazandıktan sonra, bir sonraki termali yakalayana kadar alçalarak süzülürler. Bu sayede rotaları üzerinde ilerlerken çok az enerji harcarlar.

 

Kuzeye doğru hareket ederken, Akdeniz`i aktif uçuşla geçemeyecekleri için, batıda Cebelitarık Boğazı; doğuda ise, kara üzerindeki en kısa rotadan, Doğu Mısır, İsrail, Lübnan üzerinden Rift Vadisi uzantısını izleyerek, martın başından mayıs sonuna kadar Hatay`a ulaşırlar.

Yavru yetiştirmek için zamanla yarışan ergin bireylerin az sayıdaki bölümü, Hatay üzerinden Türkiye`nin tamamına (Doğu Karadeniz`in kuzeyi hariç) dağılırlar. Geriye kalanlar ise, kuzeybatı yönünde göçe devam ederek, denizin en dar olduğu noktadan (Boğaziçi ve Çanakkale Boğazı üzerinden) Avrupa`daki üreme alanlarına ulaşırlar.

Kara leylekler, leyleklere benzer bir göç rotası ve stratejisine sahip olmakla birlikte, Rusya ve Kafkaslar gibi daha doğuda da dağılım gösterirler. Her iki leylek türü, yavruları göçe hazır olunca, ağustos başı ile eylül ayı boyunca kışlama alanlarına dönüş yolculuklarına başlarlar.

Turizm açısından leylek gözlemciliği bu yerlere yerli ve yabancı turist çekmektedir. Örneğin Sındırgı ve Bigadiç’e leylekler turist çekmektedir. Ortaca-Dalyan arasında Okçular yolunda her yıl gelen leyleklerin yoğun olduğu yer belirlenerek burada bir” leylek bahçesi” planlanmış ve yeni çam ağaçları dikilerek sunî yuvalar yapılmıştır.

Uluabat gölü kıyısında Eskikaraağaç Köyü Leylek Festivali düzenlenmektedir.

Leylekleri turizm açısından değerlendiren bir başka yer Yeşildağ(Beyşehir) ’dır. Beyşehir gölü kıyısında Leylekler Vadisine her yıl Nisan ayında gelip Eylül ayında göç eden leylekler, 5000 kuş gözlemcisi tarafından izlenmekte ve fotoğraflanmaktadır. Yeşildağ belediyesi 2007 yılında internetten bütün dünyanın bu vadiyi canlı izlemesini sağlamıştır. Burada bir diğer yer Yeşildağ’a 3km uzaklıkta Adaköy’de Leylek Tepesidir.

 

9.3. Kelebek Turizmi

Dünyada 170 000 ne yakın kelebek türü bulunyor bu da canlılar dünyası için önemli bir rakamdır. Kanat genişliği bir santimden daha küçük, minik kelebekler olduğu gibi, boyları 20 santimden daha büyük olan kelebekler de vardır. Yeni Gine-Papua ormanlarında yaşayan, kanat açıklığı 30 santimetre boyundaki Kraliçe Aleksandra, ya da bilimsel adıyla Ornithoptera Alexandra dünyanın en büyük kelebeğidir.

Sıcak coğrafyalardaki kelebek türlerinin renk ve desenlerindeki zengin çeşitlilik, boy farklılıklarında da kendini gösterir; dünyanın en büyük kelebekleri tropikal ormanlarda yaşarlar.

Kelebekler aleminin güzel, alımlı türlerinden biri olan, Avrupa’nın en büyük kelebeği “Gece Tavus Kelebeği” Saturnia Pyri, Türkiye doğasında oldukça yoğun bir popülasyon gösterir. Kelebek koleksiyoncularının ısrarla aradıkları Apollo Saturnia’nın Uludağ ve Bolu Dağları tepelerinde yaşayan alt türleri endemik bir özellik sergilerler.

Türkiye, coğrafyasındaki iklim çeşitliliği nedeniyle, yalnızca bu ülkede yaşayan birçok endemik türe ev sahipliği yapmaktadır. Örneğin, yalnızca Kapadokya bölgesinde yaşayan Zygaena Kapadokia başka hiçbir coğrafyada görülmez.

Kelebek çeşitliliği yönünden, dünyanın en zengin köşelerinden biri de, birçok endemik hayvan ve bitki türüne ev sahipliği yapan Madagaskar Adası’dır. Dünyanın en güzel ve en büyük kelebeklerinden biri olan Komet, bu ülkenin iç kısımlarındaki ormanlarda yaşar.

Düzenli böcek göçlerine örnek olarak Danaus plexippus’u (imparator kelebek)

verebiliriz. Bu kelebeğin yaşadığı bölge Meksika körfezi sahilleridir.

 

9.3.1. Türkiye’de Kelebek Gözlemciliği

45’i endemik 381 türüyle Türkiye, Avrupa’daki herhangi bir ülkeden daha çok kelebek türünü barındırmaktadır. Tüm Avrupa’da 482 tür bulunurken, Türkiye

sınırları içerisinde 381 kelebek türü bulunur ve bu türlerin 45’i ülkemize özgü endemiktir.

Karadeniz bölgesi, Avrupa’dan Sibirya’ya kadar olan bölgedeki pek çok türe ev

sahipliği yapar. Avrupa’da yaygın olan, adını tavus kuşunun benekli desenlerine sahip olan kanatlarından alan tavus kelebeği (Aglais io) gibi türler tüm Karadeniz’de dağılım gösterir. Çoruh Vadisi Öncelikli Kelebek Alanı, buzul çağı sırasında ılıman iklimin korunabildiği bölgeleri oluşturmuş ve bu sebeple günümüzde hem endemizmin hem de kelebek zenginliğinin çok yüksek olduğu bir alan haline gelmiştir. Ağrı Dağı, 5137 metrelik rakımıyla, buzul çağı sonrasında da soğuk iklim kuşağı kelebeklerine ev sahipliği yapmış, kuzeyli nazuğum gibi relikt türleri barındırmaktadır.

Akdeniz ve Ege ise iklimiyle tamamıyla farklı bir kelebek faunasına ev sahipliği

yapar. Yalnız Ege Adaları, Akdeniz ve Ege bölgelerinde bulunan Mersin kızılmeleği’nden, Kuzey Afrika’da oldukça yaygın olan Akdeniz oyklösü’na ve hatta tropik bölge kelebeklerinden olan Karsandra gibi kelebeklere kadar pek çok türü bu coğrafyada bulabilmek mümkündür.

Türkiye kelebekleri konusuna dikkat çeken önemli tüzel kişilik Doğa Koruma

Merkezidir . Doğa Koruma Merkezi, kelebeklerin Türkiye’nin en önemli doğal

miraslarından olduğu ve kelebek korumanın Türkiye’nin doğa koruma önceliklerinden biri olması gerektiği düşüncesinde olan bir kuruluştur. Doğa Koruma Merkezi, Ocak 2009’da başlattığı “Türkiye’nin Kelebeklerinin Etkin Korunması için Temel Oluşturulması” projesi kapsamında, Şubat 2011’de “Türkiye’deki Kelebeklerin Kırmızı Kitabı”nı yayınlamıştır.

 

Çoruh Vadisinde Kan Deresi, Kaçkar Dağlarında Barhal Deresi, Fethiye’de

Kelebekler Vadisi bu açıdan ünlüdür. Yaklaşık 85 tür gündüz ve gece kelebeğine ev sahipliği yapan vadinin en popüler kelebeği, temmuz ve ağustos aylarında uçan Kaplan Kelebeğidir.

DKM’ nin kelebeklerle ilgili ilk çalışmaları kelebek gözlemciliğini destekleme çalışmalarıdır. İlk faaliyet olarak 2008 yılında “kelebek günleri” düzenlenmiş, bu çalışmada kelebek tanımlama ve doğa korumaya yönelik araziden veri toplanması konusunda 3 günlük teorik eğitim verilmiş, eğitimden sonra Sivas ve

Kayseri’de 1 hafta süren arazi çalışmaları ile bilgiler pekiştirilmiştir. DKM, benzer bir çalışmayı 2009 yılında Kaçkarlar bölgesinde gerçekleştirmiştir.

 

Öncelikli Kelebek Alanları (ÖKA) nadir, endemik veya tehlike altındaki türler

öncelikli olmak üzere, barındırdıkları kelebek çeşitliliği açısından koruma önceliği olan alanlardır. Avrupa çapında bu alanlar Avrupa Kelebekleri Koruma Örgütü tarafından hayata geçirilen Avrupa’nın Öncelikli Kelebek Alanları Projesi kapsamında belirlenmiştir ve bugüne kadar Türkiye’de toplam 431 farklı Öncelikli Kelebek Alanı tanımlanmıştır. Türkiye’de ilk kez 65 adet Öncelikli Kelebek Alanları

tanımlanmıştır. Bu alanlar, Türkiye’nin birincil Öncelikli Kelebek Alanları’dır.

 

Konya Selçuklu’da 385 000m² alanda yapımı devam eden Kelebekler Vadisinde 10 bin kelebek bir araya getirilecektir. Kelebekler Vadisi 4 bölümden oluşacaktır. Bunlar üretim alanı, kapalı uçuş alanı, açık uçuş alanı ve kelebek müzesidir.

Aşkın Kanatları Kelebekler Müzesinin de yapımı devam etmektedir.

Müze binası kelebek şeklinde tasarlamıştır. Bu yatırımla Avrupa’nın en büyük kelebek uçuş alanını inşa edilmektedir.4. bin m²lik kapalı alanda 2 bin m² açık kelebek uçuş alanı mevcuttur ve yaklaşık ayda 10 bin kelebeğin bu alanda uçurulması planlanmaktadır. Kelebekler Uzakdoğu’dan özellikle Malezya’ dan getirilecek, içlerinde 25-30 gün yaşayan türler olacaktır. Kelebekler için üreme alanları kurulacaktır. Konya, artık dünyaya kelebek koleksiyonu ihraç eden bir şehir olacaktır.

 

9.3.2. Kelebeklerin Yaşamını Etkileyen Yanlış Arazi Kullanımları

Kelebeklerin dünyada yaşam alanlarını inceleyen coğrafya, yanlış arazi

kullanımlarının kelebeklerin yaşam alanlarına olumsuz etkilerini de inceler. Bu yanlış arazi kullanımı arasında konut, sanayi tesisi ve kıyılarda yazlık konutların yapımı yer alır. Tarım da kelebeklerin yaşam alanlarını olumsuz etkilemektedir. Tarımın yoğunlaşması ile birlikte kelebeklerin ve besin bitkilerinin ölümlerine yol açan tarım ilaçlarının artan kullanımıdır. Hayvancılık da kelebeklerin yaşamını olumsuz etkilemektedir. Madencilik özellikletaş ocakları hava kirliliğine neden olmaktadır. Hidro elektrik santraller doğal sistemlerde büyük ölçekli ve geri dönülemez değişikliklere sebep olurlar. Yol genişletme ve iyileştirme kelebeklerin yaşam alanlarının kaybına neden olmuştur. Elektrik üretimi için yapılan baraj

inşaatları büyük oranda kaybına ve parçalanmalarına neden olmaktadır . Çoruh Havzasındaki planlanan baraj ve HES inşaatları kelebeklerin yaşam alanlarının kaybına ve parçalanmalarına neden olacaktır. Ayrıca baraj göllerinin inşaatına bağlı olarak Çoruh Vadisi Öncelikli Kelebek Alanı gibi alanlarda lokal iklim değişiklikleri de gerçekleşebilir. Kelebeklerin yaşamını tehdit eden bir neden koleksiyoncular tarafından kelebeklerin yasadışı toplanmasıdır.

 

9.4. Av Turizmi

Avcılık her zaman çevre ile yaban hayvanlarının sayısı arasında gerekli dengenin sağlanması şeklinde savunulmuştur. Avcılık kavramı artık günümüzde “sürdürülebilir avcılık” şeklinde devam edebilecek bir faaliyettir. Sürdürülebilir avcılığın ilkeleri arasında yaban hayvanlarının soylarının tükenmemesi için gerekli önlemleri almak, yasak avlanmalara karşı önlem almak, av hayvanlarının aşırı üremesine engel olmak, yaban hayvanları ve beslenme alanları arasında dengeyi korumaktır.

Avcılık ancak av turizmi kapsamında izin görmektedir. Diğerleri sorumsuz kaçak

avcılık gurubundadır. Bu tip avlanmalar, çevre kirliliği, av hayvanlarının yaşam alanlarının yok edilmesi vb. gibi olumsuz dış etkiler sonucunda, Türkiye’nin bir çok bölgesinde yaşayabilen hayvanların bir kısmının tamamen yok olması ve bir kısmının ise çok dar alanlarda yaşamaya mahkum olmalarıdır. Örneğin; geyik, karaca, yaban keçisi, yaban koyunu gibi nadide av hayvanları, neredeyse nesli tükenecek derecede azalmışlardır.

Av turizmi, avcıların sürekli yaşadıkları yer dışındaki bir bölge veya ülkede avlanmak, dinlenmek ve spor yapmak amacı ile yaptıkları geçici seyahat ve konaklamalarından oluşan ve gidilen ülke ve bölge ekonomisine önemli katkılar sağlayan bir turizm türüdür.

Av turizmine açılacak avlaklar, ülkemizin av hayvanı potansiyeli dikkate alınarak,

 

Ormanve Su İşleri Bakanlığı tarafından tespit ve ilan edilmektedir. Yabancı turist avcılar, Orman ve Su İşleri Bakanlığınca A Grubu Seyahat Acentalarına verilen Av Turizmi İzin Belgesi ile avlanabilmektedirler.

Av İzin Belgeleri'nde; av partisine katılacak avcının adı, soyadı, uyruğu,

yurdumuza giriş ve çıkış yapacakları gümrük kapıları ve tarihleri, avlanacakları yer, avlanma tarihleri ve avlayabilecekleri av hayvanı türleri ve sayıları belirtilmektedir.

 

Türkiye’de bilinçli ve gerçek anlamda av turizmi, ilk kez 1981 yılında Antalya

Düzlerçamı bölgesinde başlamıştır . Söz konusu bölgedeki yaban keçisi nüfusunun giderek artması üzerine yaban keçisi av turizmine açılmıştır. 1984 yılında ise, Artvin’de yaban keçisi ve ayı av turizmine açılmıştır. Bu avlaklarda yabancı avcılar yanında yerli avcıların da avlanabilmelerine orman bakanlığı tarafından izin verilmiştir.

 

Büyük av hayvanlarından ayı, çengel boynuzlu dağ keçisi (şamua) , yaban keçisi

(bezoar) , yaban domuzu, vaşak, kurt, çakal, tilki, av turizmi başlığı altında yerli ve yabancı avcıların kullanımına bedeli karşılığı sunulmuştur. Bunların dışında kalan avların, yabancı avcılara avlatılması sadece özel avlaklarda mümkündür. Yabancı avcılar özel avlakların haricinde, yukarıda adı geçen av hayvanlarından başka av hayvanlarını avlayamazlar. Örneğin dağ koyunu, kirpi, çalıkuşu, leylek, kırlangıç avlamak yasaktır. k

 

  1. PREHİSTORİK MİRAS VE TURİZM

10.1. Prehistorik Miras: Tanım ve Kavramlar

Geçmiş bütünüyle “tarih” olarak kabul edilse de bilimsel olarak belirlenen ölçütlere göre alt sınıflara ayrılmıştır. Yazının bulunmadığı dönemler “tarih öncesi” olarak adlandırılırken yazının bulunduğu dönemler “tarihsel dönem” olarak adlandırılır. Aletlerin yapım maddesine göre “taş devri”, “maden devri” ayrımlarına gidilmiştir.

Taş devri olarak kabul edilen dönemlerde de madene rastlanabilmektedir.

İnsanın dünyadaki varlığı hakkındaki süre, bilimsel araştırmalarla değişse de bu 2. 8 milyon yılı aşan bir süredir. Bu sürenin neredeyse tamamında insan mağarada yaşamış M. Ö 12000 li yıllarda mağaradan çıkarak günümüze höyük olarak gelen köyler kurmuştur. Bilimsel olarak paleolitik(eski taş devri) , mezolitik(orta taş devri / yontma taş devri), neolitik(yeni taş devri/ cilalı taş devri) olarak üçe ayrılan bu çağ, aletlerin taştan yapılmasıyla Taş Çağı olarak da adlandırılmıştır.

Taş Çağı yaşamının insanların ilgisini çeken yönleri, bu insanların barınma mekânları, kullandığı silahlar, ev aletleri, dinî objeler ve kaya resimleridir. Bu insanların barınma mekânları olan mağaralar ve köyler çevreleriyle birlikte ilk insanların yaşam alanlarıdır. Taş Çağı insanının yaşadığı mağaralar, mağaralardan çıkıp ilk kurduğu köyler, bu insanların kullandığı bütün alet ve eşyalar, kayalara, mağara duvarlarına çizdikleri resimler prehistorik mirastır.

Bu döneme ait yerlere yapılan turizmin kültür turizminde karşılığı tarih öncesi turizm (prehistorik turizm) olduğu gibi daha ilgi görecek şekilde “taş çağı turizmi” olarak da adlandırılabilir. Taş çağının, insanın yerleşim alanı ve ekonomik faaliyeti açısından birbirinden çok farklı iki devri bulunmaktadır. İnsan, Eski Taş Devri (paleolitik) ve Yontma Taş Devri’nde (mezolitik/epipapaleolitik) mağarada oturmuş toplayıcılık ve avcılık yapmış, Cilalı Taş Devrinde(neolitik) mağaradan çıkarak köyler kurmuş, ekonomik faaliyetlerine tarım ve hayvancılığı eklemiştir. Bu durum turizmde de gidilecek mekânları etkilediğinden, Taş Çağı turizmini “eski taş devri turizmi(paleolitik turizm) ” ve “cilalı taş devri turizmi(neolitik turizm) ” olarak ikiye ayırmak gerekir. “Taş devri”, “Yontma Taş Devri”,

“Cilalı Taş Devri” gibi terimler, orta öğretimde kullanılarak yerleşmiş olması bakımından turizm açısından uygundur.

“Paleolitik” ve “Neolitik” terimleri ise uluslar arası terim olması açısından turizmde aynı şekilde kullanılabilir. Bu turizm çeşidinin destinasyon alanlarını ise

“taş devri mağaraları” ve “taş devri köyleri “ olarak adlandırmak gerekir. Taş devri günümüze göre zaman açısından eski, uygarlık açısından çok geridir. Fakat kazılarla ortaya çıkarılan kaplar, ok uçları, duvar resimleri, takılar bu insanların ilkel koşullarda yaratıcılığını ortaya koyarak şaşırtıcı olmaktadır. Neolitik’te(Cilalı Taş Devri) insanlar, taş ve kerpiç evler yaparak günümüz konutlarının ve köyler kurarak günümüz yerleşmelerinin temelini atmıştır.

 

10.2. Prehistorik Miras Örnekleri

Sanat tarihinin ilk örnekleri olarak kabul edilen mağara resimleri, oymaları ve kaya kabartmaları dönemin insanının çok üstün bir sanat anlayışına sahip olduğunu göstermektedir. Mağaralarda araştırmalar yapan bilim adamları, bu resimleri sanat tarihinin en önemli ve değerli çalışmalarından biri olarak değerlendirmektedirler. Fransa, İspanya, İtalya, Çin, Hindistan ve Afrika'nın çeşitli yerlerinde, kısaca dünyanın farklı bölgelerinde bulunan pek

çok mağara resmi, geçmiş insanın kültürel yapısı hakkında çok önemli bilgiler sunmaktadır.

Dünyanın bilinen en eski resimleri, Batı Avrupa'da tarih öncesi dönemlerden kalma mağaraların duvarlarına ve tavanlarına çizilmiş mamut, bizon, at, boğa gibi av hayvanlarının resimleridir. Bu resimler Yontma Taş Devri'nin ya da Paleolitik Çağ'ın son dönemlerinde yaşamış mağara insanlarınca yapılmıştır. Mağara insanları bu resimleri kömür benzeri, iz bırakan bir maddeyle çizerek ya da kazıyarak ve boyayarak yapmışlardır. Demirli toprağın kırmızı ve sarı, rnanganezli toprağın ise koyu kahverengi ve siyah renk verdiğini keşfettiler.

 

Paleolitik çağ (Eski taş) mağaralarında özellikle dikkati çeken durum, gün ışığı ile

aydınlanan bölümlerde hiç bir tasvirin yapılmamış olmasıdır. Resimli kısımlar, genel olarak mağaraların girişlerinden 90 metre kadar içeride bulunmakta, bazı hallerde de, bu zeminlere ulaşmak için, dehlizlerden sürünerek ilerlemek gerekmektedir. Fransa, İspanya ve İtalya bu mağara resim sanatının yoğunlaştığı bölgeler olmuştur.

Örneğin Fransa'da 67, İspanya'da ise 31 resimli mağara belirlenmiştir.

Ünlü Mağaralara Lascaux, Altamira, Font de Gaume, El Castillo Cosquer Ebbou, Niaux, Chauvet, Gazel Lasque, Les Trois Freres, Peche Merle örnek olarak verilebilir. Bunlar arasında en ünlüsü Fransa’daki 1940 yılında tesadüfen bulunan Lascaux 'dur. Almanya Federal Cumhuriyeti'nin güneydoğusunda, Heidenheim bölgesinde bulunan Vogelhard Mağarası'ndaki resimlerin en eskileri yaklaşık 30 bin, en yenileri ise 9. 500 yıllıktır.

 

Mağara resimlerinin bulunduğu bazı Avrupa ülkeleri; Fransa, İspanya, İngiltere,

Bulgaristan ve Finlandiya’dır. Afrika’da Somali, Namibya, Cezayir ve Mısır’da resimler bulunmuştur. Avustralya’daki resimlerde nesli yok olmuş dev boyutlu bir kuşun figürü bulunmaktadır. Amerika, Hindistan, Tayland ve Endonezya’da da bazı mağara resimleri bulunmuştur. İspanya’nın kuzeyinde yer alan Altamira mağarası, 1879'da bulunmuştur. Lascaux Mağarası Fransa’nın güneybatısında Montiac yakınlarındadır. Mağara yaklaşık 15 bin veya 17 bin yıl önce yapılan 2000 tane figür içermektedir. Çoğu figür soluk ve gözle seçilmesi bir o kadar zordur. Geriye kalanlar ise bozulmaktadır. Bunların 900 denfazlası hayvan resmidir. En ünlüleri ise, Boğalar Salonu’nda yer alan, 4 tane büyük siyah

boğadır.

 

Fransa prehistorik döneme ait mağara resimleri açısından zengindir. Fransa’daki Lascaux mağarası UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası olarak ilan  edilmiştir. Cosquer mağarası Marsilya yakınında bir koydadır. 1991 yılında Henri Cosquer tarafından bulunmuştur ve onun soyadını almıştır. Buradaki duvar resimlerinin Lascaux'dakinden daha eski olduğu belirlenmiştir. . Üst yontma taş çağı ressamları, Cosquer mağarasının kalker duvarları üzerine koşan atlar, geyikler, penguenler ve bizonlar çizmişlerdir . Fransa'nın güneyinde Pireneler'de bulunan Niaux adlı bir diğer resimli mağara da en az Lascaux kadar ünlüdür. Fransa'nın Ardeche bölgesinde 1994 yılında Chauvet adlı yeni bir mağara bulunmuştur.  Üst yontma taş devri ressamlarının, 490 metre uzunluğunda ve içinde çok sayıda galerinin yer aldığı bu mağaranın duvarlarına 30 ile 33 bin yıl önce renkli olarak yaptıkları vahşi hayvanresimleri, ilk sanat örneklerinin sanıldığı kadar basit olmadığını, perspektif anlayışının daha başlangıçta bilindiğini bize göstermektedir.

 

Türkiye'de tarihöncesi devirlerden kalma mağara resimlerinin en güzelleri Antalya

yakınlarındaki Katran Dağı'nda bulunan Öküzini Mağarası' ndadır. Adıyaman'da Palanlı vadisindeki Keçiler Mağarası' nın duvarlarında da çeşitli figürler vardır. Van'ın Yedisalkım Köyü'ndeki Kızlar Mağarası' ndaysa insan figürlerinin yanı sıra av sahneleri de yer alır.

 

Libya’da Tripolis’te Assaraya Alhamra Müzesinde Sahra sanat eserleriyle ilgili prehistorik zengin bir koleksiyon bulunmaktadır.

 

10.3. Neolitik Miras ve Turizm

İnsanın geçirdiği 2, 5 milyon yılı aşan kültürel evriminde en hızlı ve önemli değişim Taş Çağı’nın sonunda olmuştur. İnsan topluluklarının ilk kez tarım yapmaya başlamışlardır ve bu da toplumların sosyo-ekonomik yapılarında devrimsel dönüşümler yaratmıştır. İnsan topluluklarının avcılık ve toplayıcılıktan tarıma ve bir daha bırakmamak üzere yerleşik düzene geçmişlerdir. Neolitik çağ adı verilen bu dönem dünya genelinde altı farklı bölgede, birbirinden etkilenmeksizin bağımsız olarak, 10 bin ile 7 bin yıl öncesinde gelişme

göstermiştir. Bu bölgeler Güneybatı Asya, Güney Asya, Kuzey ve Orta Afrika ile Orta Amerika’nın, tropik ve subtropik kuşaklarında yer almaktadır.

 

Neolitik Çağ (Cilalı Taş Devri) olarak uygarlık tarihinde en önemli dönüşüm olarak kabul edilmektedir. Sadece avcılık ve toplayıcılıkla geçinen insan, bu dönemde bitki ve hayvan türlerini evcilleştirmiş, çiftçilik ve hayvancılık yapmıştır. İnsan bu

dönemde günümüzde de yapımı devam eden taş temelli, kerpiç duvarlı, düz damlı evler inşa etmiş, taş aletlere ilâve olarak obsidiyenden ok ve mızrak uçları, kilden çanak çömlek yapmıştır.

 

Neolitik Çağ’ın yerleşmeleri olan köyler günümüze höyükler olarak gelmiştir.

Neolitik Turizm’ in en önemli unsuru olan höyükler, yerleşim katmanlarının üst üste yığılmasından tepe görünümü almıştır. Höyükler yerleşmenin birikimi ve doğal etkenlerin bunu şekillendirmesiyle oluşur. Yerleşmenin ilk kanıtlarını arayanlar için, mağaralar dışında dal örgü ve çamur sıvamayla yapılan barınaklardan çok fazla iz bulmak mümkün değildir. Tarımla birlikte sağlam konutların yapılması, taş ve kerpicin kullanımıyla neolitik dönem köyleri, yerleşmenin en önemli kanıtlarına sahiptir. Böylece höyükler, yerleşmenin ilk

kanıtları olarak bilimsel öneme sahiptir. Höyük, kazıldıkça yerleşmenin ilk katlarına inilir, böylece yerleşme tarihi açısından son derece değerli bilgilere ulaşılır.

Öncelikle prehistorik araştırmalara konu olan höyükler fiziki ve beşeri coğrafyanın ilgi alanına çeşitli yönlerden girmektedir. Yerleşmenin yer seçimini etkileyen etmenler yerleşmenin geçim kaynakları, yerleşmenin sürekliliği ile konumu arasında bağ, yerleşmenin sona ermesinin nedenleri, höyüğü şekillendiren etmenler coğrafyanın konusudur.

 

 

10.3.1. Neolitik Turizmde Önemli Yerleşmeler

Neolitik Çağ’a ait yerleşmeler kazılar yapılarak ortaya çıkarılmaktadır. Bunların

turizme açılması için mekânsa düzenlemeler de yapılması gerekmektedir. Bunlardan en iyi örneklerden birisi İskoçya’da Orkney Adaların’dan Mainland Adası’nda Skara Brae Neolitik (CilalıTtaş Devri) Köyü, batı kıyısında yer almaktadır. Dünya Miras Listesine 1999’da alınmıştır.

İndus Vadisi medeniyetlerine ait Mehrgarh neolitik yerleşmesi günümüzde

Pakistan’da Quetta, Kalat ve Sibi kentleri arasındadır. 2004 yılında Dünya Miras Listesine alınmıştır.

Dünyada neolitik yerleşmelerde yapılan kazılar sonucu çıkarılan aletler ve eşyalar

müzelerde sergilenmektedir. Metropolitan Sanat Müzesinde neolitik sanatla ilgili objeler bulunmaktadır. British Museum da “Neolitik Çin” bölümünde çok sayıda obje bulunmaktadır. Türkiye’de neolitik turizme en güzel örnek  Çatalhöyük(Çumra) tür.

 

  1. ARKEOLOJİK TURİZM

11.1. Arkeolojik Turizm: Tanım, Kapsam ve Amaç

Arkeolojik turizm, arkeolojik sit ve müzelere yapılan turlarla, kültürlerin gelişim

sürecini öğreterek halkın kültür seviyesini artıran, arkeolojik kalıntıları koruma bilincini geliştiren, ülkesel ve yerel ekonomik kazanç sağlayan bir turizm tipidir.

Turizmde geçmişte yaşayan halkların kültüründen en çok ilgi çeken din, dil,

giysiler, geleneklerden çok bunlardan kalan yerleşim ve yapı kalıntılarıdır. Bunların bilimsel olarak araştırılması da prehistorik, arkeolojik, tarihsel olarak ayrı yapılmaktadır. Buna göre kültür tarihiyle ilgili turlar, prehistorik turizm, arkeolojik turizm, tarihsel turizm olarak ayrılarak yapılabilir.

Arkeolojik turizmin dağılım alanları, yerleşmeler, kaleler, anıtsal tek yapılar(köprü vb. ) ve müzelerdir. Arkeolojik turizmin elemanları “mekâna bağlı olanlar” ve

“mekâna bağlı olmayanlar” olarak ikiye ayrılabilir. Yerleşim yerinde konutlar, yapılar, tiyatro vb. yapılar mekâna bağlıdır. Anıtsal tek yapılar da bu guruptadır. (kale, köprü gibi) . Müzelere konan aletler, heykeller, takılar, eşyalar mekâna bağlı değildir ait olduğu yerden ve işlevinden uzakta yer değiştirmiştir.

 

Arkeolojinin amaçlarından birisi, ilk çağ insanının kültürünü günümüz insanına tanıtabilmek ve geçmişle bağlantısını kurmaktır. Arkeolojik turizmin

amacı, halk kültürünü geçmişini öğreterek artırmak ve ekonomik kazançtır. Arkeoloji biliminin amacı turizm yoluyla gerçekleşirken, arkeolojik turizm de amacına arkeoloji biliminden yararlanarak ulaşmaktadır. Arkeolojinin ortaya çıkardığı bilginin topluma

kazandırılmasının yollarından birisi turizmdir. Arkeolojik bilgi turizm yoluyla halkın kültürünü artırır. Arkeolojinin turizme bir diğer katkısı turizmin

tarihçesi açısındandır. Bazı görkemli Roma kentleri, imparatorluğun diğer kentlerinden çağının turistlerini çekmiştir. Arkeoloji ve turizmin başka bir ilişkisi ekonomik açıdandır. Turizm arkeolojik siti ekonomik kaynak olarak kullanırken reklam yönüyle arkeologlara kazı için finans sağlayabilmektedir. Arkeolojik turizmde pazarlama açısından mekânsal düzenlemeler önem kazanır.

Arkeolojik sitler tarih, coğrafya, botanik, zooloji, jeoloji, sosyal antropoloji, sosyoloji gibi diğer bilim dallarının da ilgi alanıdır. Bu bilim dallarından arkeoloji ve coğrafya arasında sıkı bir ilişki bulunmaktadır. Doğanın insan üzerine etkileri coğrafyadan öğrenilirken arkeolojik araştırmalar da coğrafyacılara insanın mekânla ilişkisinde gelişmeleri göstermektedir. Coğrafyanın arkeolojik turizmle ilişkisi ise birkaç yöndendir. Turistlerin antik kentlerde merak ettikleri soruların bir kısmının karşılığı coğrafyadadır. Bu kentlerde yerleşme neden son bulmuştur? Bazı kentler neden çağlar boyunca aynı yerde yeniden kurulup yerini değiştirmemiştir? Bölgenin veya yörenin merkezi olmasının nedenleri nelerdir? Kuruluş yerlerinin özellikleri nelerdir?  Kentin ekonomik kaynakları nelerdir? Kent çevresinin paleocoğrafyası nasıldır? , Liman kentleri neden günümüzde kıyıdan içeride kalmıştır? Diğer ilişki arkeolojik sitin mekânsal düzenlemesinde coğrafyanın da önemli olmasıdır. Turizm coğrafyada bir arazi kullanım şekli olduğundan coğrafyaya göre düzenlenmeyen bir mekânsal düzenleme

sorunlara neden olacaktır.

Coğrafyanın arkeolojik turizme bir diğer katkısı arkeolojik turların düzenlemesi

konusundadır. Coğrafyacılar arkeolojik turları kentlerin konumuna, ulaşım hatlarına ve mevsimlere göre düzenleyebilir.

 

11.2. Arkeolojik Turizmin Tarihçesi

Arkeolojik kalıntıları ilk keşfedenler seyyahlardır. İlk seyyahları, arkeolojik turizmin ilk turistleri olarak sayabiliriz. Seyahati çok seven insanların ilk başvuru kaynağı seyahatnamelerdir.  Arkeolojiye meraklı insanlar için bu seyahatnamelerde pek çok bilgi bulmaktadır. Diplomatik görev, hac, misyonerlik faaliyeti, ticaret, askerî, bilimsel nedenlerle yapılan yolculukları anlatan seyahatnamelerde yer alan antik kalıntılar buralara ilgi çekmektedir.

 

Arkeolojinin tarihten ayrılıp bilim dalı olması Avrupa’da 17. yüzyıla rastlar.

Arkeolojik turizm amacına arkeologların kazılarıyla ulaşmıştır. Bunlar artık taş yığınları olmaktan çıkıp anlam kazanmıştır. Arkeolojik turizmin bir diğer mekânı müzelerdir. Bu nedenle müzelerin kuruluşunu da arkeolojik turizmin tarihçesi içine almak gerekir. Müzelerin ortaya çıkışı insanların değerli ve nadir objeleri biriktirmek merakından gelmektedir. Koleksiyonların sergilenmesi

insanların bunlara ilgisini artırmaya başlamıştır. Koleksiyonların önemli bir bölümünü antik heykeller oluşturuyordu. Antik eserlerin kaynağını Orta Doğu ülkeleri oluşturmuştur.

Koleksiyonları halkın gezme fikri, müzelerin kurulmasını gerektirmiştir.

  1. yüzyıldan itibaren kurulan müzelerde eserler artınca antik çağa ait eserler de yorumlanmaya çalışılmıştır. İtalya’da ( Herkulaneum 1738 ve Pompei 1748) başlayan kazılar Avrupa’da arkeolojinin temelini atmıştır.

 

11.3. Arkeolojik Turizmin İlgi Alanları

Arkeolojik turizmde sadece turlar sadece bölgesel değil arkeolojik yapıların ve

kalıntıların işlevleri açısından da düzenlenebilir. ”Antik Tiyatrolar”, “Antik Akropoller”, “Antik Köprüler” “Antik Tapınaklar”, “Kaya Tapınakları”(Yazılıkaya-Midaskent, Yazılıkaya-Hattuşaş) , “Kaya Sunakları” “Tapınak Kentleri”(Letoon) “Tapkı Alanları”(kutsal alanlar-Didyme, Lagina gibi) “Antik Nekropoller”, “Anıtsal Mezarlar”, “Antik Hamamlar, “Antik Stadionlar”, “Antik Gymnasionlar” turları gibi.

 

Türkiye’de arkeolojik turizmde antik idari yapıya göre bir program yapılırsa kent devletler, merkezî devletler, imparatorluklara göre turlar düzenlenebilir. Efesos ve Miletos başta olmak üzere bazı kentler, kent-devlet statüsünde olmuş ve diğer kıyı kentleri onların sömürgesi olmuştur. ”Anadolu’nun Kent Devletleri” adı altında turlar düzenlenebilir.

 

Anadolu’da kurulan ilk merkezî devletler olan Lidya, Firigya, Hitit, Urartu devletlerinin kentlerini ve kültürlerini içeren “Lidya Uygarlığı Turu”, “Hitit Uygarlığı Turu”, ”Urartu Uygarlığı Turu” gibi arkeolojik turlar düzenlenebilir İmparatorluklara göre ise “Roma İmparatorluk Turu”, ”Bizans İmparatorluk Turu “düzenlenebilir. “Antik Başkentler Turu” da ilgi görmektedir. Bu turda Hattuşaş, Gordiyon, Sardes, Tuşpa önemlidir.

 

11.4. Arkeolojik Turizmde Antik Kentler

Dünyada arkeolojik turizmde en çok ilgi gören bölgelerden birisi Akdeniz Havzasıdır. Bunun nedeni Eski Yunan ve Roma kentlerinin kalıntılarının günümüze terk edilmiş kentler gibi kalmalarıdır. Arkeolojik turizmde ilgi gören yerler Anadadolu’nun Ege Denizi ve Akdeniz kıyılarındadır. Efes, Milet, Knidos, Aspendos, Side gibi.

Türkiye’nin arkeolojik turizmde ilgi gören diğer antik kentleri Afrodisias, Aizanoi

Aspendos, Assos, Hattuşaş Hierapolis Kaunos, Knidos, Letoon, Patara, Phaselis, Priene, Side, Truva ve Xanthos’dur.

 

Yunanistan’da Atina’da eski Yunan kalıntıları Akropolis adı verilen tepede yer alır ve arkeolojik turizmde ilgi görür. İran’da Şiraz kentinin doğusunda Persepolis, Pers İmparatorluğunun başkentliğini yapmıştır. Suriye’nin başkenti Şam’ın yaklaşık 140 kilometre güneyinde bulunan, Busra Antik Kenti Romalılardan kalma kalıntılarla ünlüdür. Palmira, Suriye ‘de Humus şehrinin 155 km. doğusundadır. İran körfezini uzaklardaki Akdeniz ile birleştiren kervan yolları üzerinde bulunması Bizans ve Roma dönemlerinde Hint Okyanusu ile Akdeniz arasında zengin ve canlı bir kent olarak parlamıştır. Batı Suriye'de Akdeniz'e kıyısı bulunan Ugarit (Ras Şamra) Antik kenti İ. Ö. 1450 - 1195 yılları arasında bir ticaret kenti olarak hareketliydi ancak bir depremle yerle bir olmuştur. Ürdün’ün kuzeyinde Amman’a 48km uzaklıktaki Jerash kenti Roma döneminden kalan yapılarıyla arkeolojik turizmde önemlidir. Arkeolojik turizmde kazılmış ve yapıları ortaya çıkarılmış kentler ilgi görürü. Jerash da bunların arasındadır. Ürdün’de Petra antik kentinde tiyatro, tapınak, ev, gibi yapılar kireç taşına oyularak yapılmıştır. El-Hazne ve Roma döneminde yapılan amfitiyatro en bilinen yapılardır.

Petra Antik Kenti'nin en çok ilgi çeken yıkıntısı, Hazine'dir. Petra, 1985 yılında Dünya Miras Listesine alınmıştır. Petra kentini görmek üzere, her yıl yarım milyon dolayında turist Ürdün’ü ziyaret etmektedir.

 

Amerika kıtasının en eski yerleşimi olarak nitelendirilen Peru’nun Caral kenti,

Lima’nın kuzeyinde, Supe Nehri vadisiyle ülkenin sahil şeridi arasındaki çöl bölgesinde yeralan bu arkeolojik alandır. 2009 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası ilan edimiştir. Machu Picchu, And Dağları'nın bir dağının zirvesinde, 2. 360 m yükseklikte, Urubamba Vadisi üzerinde kurulmuştur. Günümüze kadar çok iyi korunarak gelmiş olan bir İnka antik şehridir. 7 Temmuz 2007 tarihinde Dünyanın Yeni Yedi Harikası'ndan biri olarak seçilmiştir.

 

11.5. Arkeolojik Turizmde Anıt Mezarlar

Antik çağların insanların yaşamları hakkında en kesin bilgiler ölülerin mezarlarına

koydukları giysi, kap, alet, takı, vb. eşyalardan elde edilmektedir. Ölülerine olan saygıdan, bir başka yaşama inançtan veya öldükten sonra tekrar dirilme inancı gibi nedenlerle ölüyü ve konulan bu kıymetli eşyaları korumak için de sağlam mezarlar inşa etmişlerdir. Bunun en görkemli şekli, mezar odasının üzerinin kesme taşlardan piramit şeklinde kapanmasıdır. En güzel örnekleri Mısır’dadır. Kahire yakınlarında Gize Piramitleri dünyanın en çok turist çeken anıt mezarlarıdır. Dünyanın en ünlü anıt mezarı Mısır’da Gize Piramitleridir.

Mikerinos, Kefren ve Keops ismindeki üç pramitten oluşur. Gize Platosu’nda bulunan bu piramitlerin en büyüğü ve en gizemli olanı Keops piramididir. Keops piramidi 20 yıl içinde 150 metre yüksekliğe kadar kaldırılan her biri 2. 5 ton ağırlığındaki 2. 300. 000 adet kireç taşıkullanılarak inşa edilmiştir. Fakat daha yaygın olarak mezar odasının üzeri kesme taşlar yerine toprakla kapanarak

koni şeklinde yığma tepeler oluşturulmuştur. Bunlar Tümülüs adı verilen anıt mezarlardır.

 

Anadolu’nun en görkemli mezar anıtı antik dünyanın 7 harikası arasında da girmiş olan Halikarnassos’taki (Bodrum) “Mausoleum” mezar anıtıdır. Bütün mezar anıtlarına verilen “mozole” adı da bu mezardan ve sahibi Kral Mausoleus’un isminden gelir.

 

11.6. Müzelerde Arkeolojik Turizm

Müzeler, kültür turizminin bütün alt dallarında olduğu gibi arkeolojik turizmin de en önemli mekânları arasındadır. Kalıntıların ait olduğu yerde olduğu alanlar “açıkhava arkeoloji müzeleri”dir. Buluntular ise kapalı müzelere konmaktadır.

Arkeoloji turizminde en doğru olan, kapalı müzenin sit alanının yanında olmasıdır.

 

Arkeolojik buluntular müzelerde sergilendiği gibi uluslar arası ve ulusal sergilerle

dünya kentlerini de dolaşırlar. Bu açıdan sit alanlarındaki buluntular gibi mekâna bağlıdeğildirler. Arkeolojik turizm de önemli bir konu eserlerin müzelerdeki sunumlarıdır.

 

Dünyanın en zengin arkeoloji müzeleri Kahire’de Kahire Arkeoloji Müzesi, Londra’da British Museum, İtalya’da Napoli Arkeoloji Müzesi, ABDde Peabody Arkeoloji ve Etnoloji Müzesi, Atina’da Ulusal Arkeoloji Müzesi, Londra’da Petrie

Mısır Arkeoloji Müzesi, Ann Arbor’da Michigan Üniversitesi, Kelsey Arkeoloji Müzesi, Roma’da Capitol Müzesi, Şam’da Suriye Ulusal Müzesi, İstanbul Arkeoloji Müzesi, İran Ulusal Müzesidir.

 

11.7. Arkeolojik Alanlarda Mekânsal Düzenleme

Turizm, arkeolojinin araştırma konusu değilse de arkeolojik sitin yoğun kullanımı

turizmdir. Arkeolojik sitlerin bilimsel araştırmalar dışında kullanım şeklinin turizm olması nedeniyle arkeolojik sit alanlarının turizme yönelik mekânsal açıdan düzenlenmesi gerekir.

 

Arkeolojik turizmden büyük gelir elde eden ülkelerde bu sitlerde turizm açısından mekânsal düzenleme yapılmıştır. Turizm pazarlaması da turistleri mekânsal düzenleme yapılan yerlere yönlendirir. Mekânsal düzenleme yapılmayan pek çok arkeolojik sit sadece özel ilgi alanıdır. Turizm, antik kentlere yönelirken bunlar arasında seçim yapmaktadır. Bu seçimde öncelikle kazı yapılmış olanları, tur hattı

üzerinde olanları, turizmin geliştiği bölgelerde olanları, turistin en çok  ilgilendiklerini ve mekânsal düzenleme yapılmış olanları seçmektedir.

 

Arkeologların kazı projeleri “arkeolojik turizmi” de içermelidir. Troya 4 ayrı ekip

tarafından kazılmasına rağmen(Schliemann, Dörpfeld, Blegen, Korfmann) bu mekânı arkeoloji turizmine kazandıran projesinde turizme de yer veren Korfmann olmuştur.

 

Troya, Türkiye’nin en iyi mekânsal düzenlemesi yapılan arkeolojik sitleri arasına girmiştir. Hierapolis’de 1980’li yıllarda görülecek fazla kalıntı yoktur. Turistler traverten alanını gezip gitmektedir. Fakat günümüzde mekânsal düzenlemesi yapılan Hierapolis kenti kalıntıları da turistlerin ilgi alanıdır.

 

Mekânsal düzenlemenin amacı sit hakkında bilginin turiste aktarılmasıdır. Arkeoloji, kentin ilk kuruluşundan terk edilinceye kadar bütün katları, her bir yapının ayrı fonksiyonu hakkında bilgi verir. Sosyal antropologlar da kent halkının kültürü hakkında bilgi sağlarlar. Bu bilgiler olmadan arkeolojik kalıntılar turistler

için taş yığınlarından ibarettir ve birbirine benzer. Arkeolojik turizmde mekânsal düzenlemenin önemli bir kısmını arkeologların antik yapıları restorasyonu oluşturmaktadır.

 

Arkeolojik kentlerde en büyük yıkıma depremler neden olmuştur. Görkemli taş

yapılar deprem sonrasında refah dönemlerinde onarılmış, kentlerin gelir seviyesinin düşük olduğu dönemlerde olduğu gibi bırakılmış veya Priene’ de olduğu gibi kent terk edilmiştir.

 

Kentsel arkeolojik alanlar kentsel dokuları içeren arkeolojik sit alanlarıdır. Bu

alanların “kentsel arkeolojik park” olarak mekânsal düzenlemesi yapılmaktadır.

Arkeolojik alanın ikinci önemli mekânsal düzenlemesi yanında kurulan  müzelerdir. Arkeolojik kazılardan çıkarılan buluntular çevrenin genellikle merkez müzesine gönderilir. Bir diğer önemli düzenleme sitin ana girişinde yapılacak“bilgi merkezi” dir. Kent ile ilgili bilginin görsel olarak sunulduğu panolar, video  gösterim, maket, sergi vb. bilginin yer aldığı bir bina olmalıdır. Kütüphanelerden ve kitaplardan çok gezerek görerek öğrenmeyi seçen turistler için arkeolojik bilgi görsel olarak verilmelidir. Bu bilgi merkezi turistin sitin antik dünyadaki yeri, önemi, yerel tarihe katkısı, diğer sitlerlekarşılaştırması gibi yorumları yapmasını sağlamalıdır. Arkeolojik turizm için mekânsal düzenlemede, yapıların restorasyonu, müze ve bilgimerkezi yeterlidir.

 

Arkeolojik turizm “tematik tur” olarak yapılmalıdır. Arkeolojik tur genelde deniz turizmine katılan guruplara alternatif olarak sunulur. Bu durumda mekân

düzenlemesi de sadece arkeolojiye meraklı kültürlü turist için değil arkeolojiyle orta derecede ilgili ağırlama da isteyen turiste de hitap edecek şekilde düşünülür.

 

Çocukların arkeoloji konusunda ilgisini artırmak ve eğitmek için, Türkiye’de ilk

olarak Antalya Arkeoloji Müzesi’nde “çocuk bölümü” açılmıştır. Bu bölümde antik çağların oyuncakları ve kumbaraları sergilenmektedir.

 

Arkeolojik turlar sadece yapıların mimari özellikleriyle sınırlı kalmaktadır. Halbuki

halkın kökeni, yönetim şekli, yaşam tarzı, giyim, saç biçimi, bayramları, şenlikleri, müzik, ticaret, din, tarım, sanayi, yazı gibi pek çok konu kültürün birer parçası olarak öğrenilmelidir. Bu konuda arkeologlarla beraber sosyal antropologların çalışmalarından faydalanmak gerekir. Aynı alandan arkeolog, turist, turizm işletmecisi ve yerli halkın beklentisi söz konusudur.

Arkeolojik sitler için “Alan Yönetim Plânı” yapılması gerekir. Bu plân bütün

arkeolojik sitlere uygulanacak standart bir plân değil arkeolojik site özel kısımlar içermelidir. Sürdürülebilir gelişme için alanın kültürel, turistik ve ekonomik açıdan ortak plânlaması gerekir. Plânlamada dikkate alınacak arkeolojik bakış açısı, sitin bilimsel değerinin korunması, yapıların restorasyonu, kentin gezi plânı, sitin sınırını belirler.

 

Arkeolojik turizmde mekânsal düzenleme kadar zamansal düzenleme de yapılması gerekir. Bu düzenleme günlük ve mevsimsel olarak ayrıdır. Bir antik kente gelen turist sayısı çok fazla olduğu zaman turistlerin aynı zaman diliminde aynı yapıda toplânmaları görmeyi ve öğrenmeyi ve en çok fotoğraf çekmeyi engeller. Yapılar üzerinde fiziksel baskıyı artırarak aşınmaya neden olur. Bu nedenle turistler farklı saatlerde antik kente alınmalıdır ve çevredeki

farklı antik kentlere yönlendirilmelidir.

 

Malta/Valetta Sözleşmesini imzalayan ülkeler Madde 5. 5 e göre “arkeolojik sitlerin halka açılmasının, özellikle çok sayıda ziyaretçi girişi yapılacak yapılanma çalışmalarının bu sitlerin ve çevrelerinin arkeolojik ve bilimsel niteliğine zarar vermemesini sağlamayı” taahhüt etmiştir.

 

Dünyada iki önemli akım olan “küreselleşme” ve “yerelleşme” nin arkeolojik turizm üzerine katkısı olmuştur. Küreselleşme kültür varlıklarının tüm dünyanın olduğunu ve bunlara sahip ülkelerin onları koruma sorumluluğu vardır ilkesini getirmiştir. Bunun karşıtı yerelleşme ise kültür varlıklarının o yörenin

kimliğini zenginleştirdiğini ve ekonomik gelir getirdiği fikrini ortaya çıkarmıştır.

 

  1. TARİHSEL TURİZM

12.1. Tarihsel Turizm: Tanım ve Kapsamı

Tarih yakın geçmiş kadar uzak geçmişi de içine alan geniş bir kavram olmasına

rağmen “tarihsel turizm” ve “arkeolojik turizm”in mekânsal olarak ilgi alanları farklıdır. Kronolojik olarak tarih ve arkeoloji arasında kesin bir sınır olmamakla beraber uygarlıkların kaybolmuş izlerini arkeoloji, var olan kanıtları tarih inceler. Bu ayrım turizme de uygulanırsa “tarihsel turizm” için gidilen mekânlar arkeolojik sit alanları dışında kalmaktadır. Fakat tarihsel yapılar arkeolojik sit alanları içinde de olabilmektedir. Bu yerlerde arkeolojik ve tarihsel turizm ayrımı yapılmadan bu mekânlar “kültür turizmi” altında birleşirler.

Tarihsel turizm, tarihsel olaylarla değil onların mekânı ile ilgilidir. Tarihsel turizmin mekânla ilişkisi, tarihi yol, politik olay, anlaşma gibi tarihi bir olayın mekânı veya tarihi bir kişilikle ilgili yapı veya yapılar topluluğudur. Tarihsel turizmin ilgi alanı çok geniş olmasına rağmen, tarihsel yapının işlevi dinî olduğu zaman bu yapı aynı zamanda inanç turizmi’nin de ilgi alanıdır.

 

Tarihsel turizme katılan “kültür turistleri”nin ilgi alanları çok geniştir. Kültür

turistleri, yapının ait olduğu uygarlık, yapının mimarisi, kuruluş yerinin özellikleri gibi pek çok soruya cevap bulmak isterler. Turiste uygarlık hakkında bilgiyi tarih bilimi, yapıların mimari özelliklerini sanat tarihi sağlarken, tarihsel yapıların kuruluş yerlerinin coğrafî özellikleri, tarihsel kent merkezlerinin topoğrafya ile ilişkisi gibi soruların cevapları coğrafya biliminden öğrenilir.

 

Tarihî kent merkezleri, tarihsel yapıların yoğun olarak bulunduğu alanlardır. Bu alanların sınırı bazı kentlerde surlarla belirlenmiştir. Sur içinde dar sokaklarda geleneksel mimari tarzında yapılmış 1-2 katlı konutlar veya konutlara göre daha büyük, sağlam malzeme ile yapılmış görkemli yapılar yer alır. Kentlerin tarihsel merkezlerinin topoğrafya ile uyumu vardır. Kentin kuruluş alanında en yüksek kesiminde kentin iç kalesi bulunur. Yerleşme iç kalenin eteklerinden itibaren

gelişir ve dış surlarla çevrilir. Böylece yerleşmenin eski merkezi dış surlardan itibaren başlar. Yerleşmenin saray, han, bedesten, köprü gibi tarihsel yapılarının kuruluş yerleri seçimi de coğrafya ile ilgilidir. Saray, kentin idarî işlevini yansıtır ve kentin topoğrafyasında yeri görkem ve savunma için özellikle seçilmiştir. Tüccarların konakladığı hanlar da bedestenlerle beraber kentin ticaret  merkezindedir.

 

Tarihsel turizmi öncelikle “yerleşme içinde tarihi yapılar” ve “yerleşme dışında tek

anıtsal yapılar” olarak gruplandırmak gerekir. Yerleşme içinde olanlar toplu halde yerleşmenin eski merkezinde olduğu gibi kent içine dağılmış da olabilir. Küçük yerleşmelerde tarihsel büyük yapı birkaç yapıyla sınırlı olmakla beraber tarihsel konut açısından sokak ölçüsünde veya bütünüyle korunmuş olabilir. Yerleşme dışında olanlar ise işlevleri açısından yerleşme dışında yapılan kervansaray, köprü, kale gibi tek yapılardır.

 

Özellikle karayoluyla yapılan kültür turlarında kültür varlıkları olarak önemlidirler. Köprüler arkeolojik turizm ve tarihsel turizmin ilgi alanı içine girerler.

Turizmde öncelikle köprünün ait olduğu uygarlık vurgulanır. Roma köprüleri yuvarlak kemerli yapılırken, Osmanlı köprüleri sivri kemerlidir ve namazgâh, istirahat sofası, balkon şeklinde köşkleri ve kitabe bulunmaktadır. Köprüler nehirlerin derinlik, genişlik ve zemin açısından en uygun yerine yapılırlar. Bu bakımdan zamanla aşınma sonucu sellerle veya depremlerle yıkılsa da

yeniden aynı yerde yapılırlar.

 

Türkiye coğrafyası, köprü yapımını her çeşit ulaşım için zorunlu kılmıştır. Doğu-batı ve kuzey güney yönlü ticaret yolları üzerinde büyük nehirler bulunmaktadır. Bu yollar köprülerle birleştirilmek zorundadır. Kızılırmak ve Yeşilırmak Anadolu’da geniş birer yay çizerler doğubatı ve kuzey-güney Köprüler inşa malzemesi açısından da coğrafyanın ilgi alanıdır. İnşa malzemesi olarak ahşap veya taş yakın çevreden sağlanmaktadır. Köprüler sağlam olması ve yangına karşı taştan yapılmaktadır.

 

Dünyada doğal ve kültürel değerlerin toplândığı nehirler “miras nehirler” olarak

kabul edilmektedir. Nehir mirasları arasında köprüler önemli bir yere sahiptir. Akarsuya ait kültürel bir varlıktır.

 

12.2. Tarihî Kentler ve Turizm

“Tarihî kent” kavramı önemli ve görkemli anıtsal yapıları olan, geçmiş uygarlıklara başkentlik yapan, üst üste birkaç uygarlıkla iç içe yaşayan, yerleşme dokusunun önemli bir kısmı tarihsel sit olan yerleşmeleri içerir. Tarihsel turizmin çekim merkezileri de “tarihî kent” lerdir.

Kentlerde turizm, tarihsel yapılar toplu bir alanda olmadığı zaman yerleşmenin en

önemli ve görkemli anıtsal yapısından başlar. Bu yapı cami, kilise, han, bedesten, saray vb. işlevi farklı yapılar olabilir. Anıtsal yapılarda yapıların işlevinden çok tarihi ve mimari yapısı önemlidir. Dinî yapılar, din temalı turlar içinde önemli olmakla beraber, “inanç turizmi” nden çok tarihsel turizm içinde gezilirler. Yerleşmelerde anıtsal yapılar arasında en çok korunanlar dinî yapılar olduğu için tarihsel turizme en fazla bu yapılar konu olurlar.

 

Yerleşmelerde turist çeken anıtsal yapılardan bir gurubu da kiliselerdir. Kiliseler turizmde dinî amaçlı değil her dinden turist guruplarını çekmektedir. Kentlerde turist çeken tarihsel yapılar arasında Avrupa kentlerinde saraylar ön plândadır. Yerleşmede tarihsel yapılar arasında köprüler ve çeşmeler de yer alır.

Kentlerin tarihi yapılarının korunması büyük önem taşımaktadır. “Avrupa Bir Ortak Miras” çerçevesinde yürütülen projelerden birisi de “Tarihi Kentler Birliği “ projesidir. İlk olarak 1999 yılında Strazburg’da yapılan toplantıya Türkiye adına Bursa Büyükşehir Belediyesi katılmıştır. Türkiye’de Tarihî kentler Birliği 2000 yılında kurulmuştur. 2001 yılında Türkiye Tarihi Kentler Birliği, Avrupa Tarihi Kentler Birliği’nin 12. üyesi olmuştur. Türkiye Tarihi Kentler Birliği’ne 358 belediye üyedir.

 

Bir yerleşmenin Tarihi Kentler Birliğine üye olması için bazı kriterlere sahip olması gerekmektedir:

 

  1. Tarihi ve doğal çevre korumasına Yerel Yönetim politikalarında önem ve ağırlık

verilen kentler; bu konuda kent kültürünü, sivil toplum katılımını ve toplumsal duyarlılığı geliştirme çabaları içindeki kentler.

  1. Yerleşme dokusunun önemli ve etkin bir kesimi “kentsel sit, arkeolojik sit, tarihsel sit ve doğal sit” olarak tescil edilmiş kentler;
  2. Güçlü ve önemli anıtsal yapıları bulunan ve özellikle bu yapılarıyla tanınan kentler;
  3. Bir ya da birkaç antik kentle üst üste ve iç içe yaşayan kentler;
  4. Diğer ülkelerdeki tarihî kentlerle “Kardeş Şehir” ilişkisi kurmuş tarihî kentler;
  5. Önemli, tarihsel olayların cereyan ettiği tarihsel kentler;
  6. Geçmiş uygarlıklara başkentlik yapan kentler;
  7. UNESCO’nun Dünya Mirası listesine girmiş kültür değerlerinin bulunduğu kentler;
  8. Tarihsel metropoller

 

''Dünya Tarihi Kentler Birliği”, dünyanın tarih ve kültürel miras anlamında öne çıkan seçkin şehirlerini bir çatıda toplayan önemli bir birliktir.

Kurulduğu 1994 yılından bu yana tarihi mirasın dünya turizmine kazandırılması

noktasında önemli çalışmalar yapan, bu alanda uluslararası tecrübeye sahip belediyelerin üye olabildiği Dünya Tarihi Kentler Birliğine 56 ülkeden 88 şehri üyedir. Türkiye'den de Bursa, İstanbul, Konya, Bursa, Ankara ve Şanlıurfa üye olarak kabul edilmiştir.

 

12.3. Kaleler ve Turizm

Kaleler, yerleşme içinde veya yerleşmeye hâkim bir tepede yapılarak yerleşim

yerlerini korumaya alırken, ulaşımı da kontrol altında tutmak için yollar üzerine de yapılmıştır. Bunların kuruluş yerleri de yola hâkim tepeler veya yığma tepeler üzeridir. Kaleler, en çok yıkılan ve en çok yeniden tamir edilen yapılardır. Bu açıdan son görünümü en son uygarlığa aittir. İlk yapan uygarlığın izleri çok az kalmıştır. Bu açıdan kalelerde arkeolojik turizm ve tarihsel turizm aynı yerde birbirine geçmiştir.

Kalelerin kuruluş yeri seçimi, kullanılan malzeme, denetlediği ticaret yolu da

coğrafyanın ilgi alanıdır. Ticaret yolundaki kalelerin işaretleşme açısından birbirini gören noktaları seçerek yapılması da coğrafyanın ilgi alanındadır.

 

Her kalenin uzun bir tarihi vardır. Bu tarih içinde yapım yılı, kalenin ait olduğu

uygarlık veya uygarlıklar, kaleyi kimin yaptırdığı da yer alır. Kale tarihinde en önemli olay savaş mekânı olmasıdır. Yapılış amaçları da savunmadır.

Kaleler turizmde tarihçesiyle ilgi çekerler. Bu tarihçe kaleyi kuran uygarlık, fetheden komutanlar vb. ilgili olduğu gibi kalenin tarihte kullanımıyla da ilgili olabilir. Pek çok kale tarihte veya yakın zamanlarda hapishane olarak kullanılmıştır.

 

Kaleler turizmde mimari ve sanat tarihi açısından da önemlidir. Kaleler bilimsel olarak arkeolog, tarihçiler kadar coğrafyacılar açısından da incelenir. Kalelerin kuruluş yer seçimi nedenleri, kurulduğu yerde ana kayaç yapısı, kesme taşların cinsi, nereden getirildiği, kalenin su kaynakları, kalenin koruduğu yerleşme ve kalenin coğrafyayı savunma için ne şekilde kullandığı, kaleyi etkileyen doğal afetler, coğrafyanın ilgi alanıdır.

 

12.3.1. Kaleli Kentler ve Turizm

Kaleler kuruluş yeri olarak yerleşim yeri içinde veya yerleşmeye hâkim bir tepede

olabilirler. Her iki kuruluş yerinde de amaç güvenliktir. Savunma amaçlı olduğu için yerleşim yerlerinin en yüksek yerinde kurulan kaleler günümüzde yerleşmenin ilk dikkati çeken yapısıdır. Sağlam duvarları, kule ve burçlarıyla yerleşmenin bir bölümünde duran kale aslında yönetici ve seçkin sınıfın barındığı iç kale dir. Dış kale, surlarla iç kaleyi ve çevresindeki yerleşmeyi korumak için yapılan surlardır. Dış kale surları iç kale kadar sağlam olmayıp çoğunlukla savaş, deprem gibi nedenlerle yıkılmış son sur kalıntıları da kent alanları

genişlerken ne yazık ki yanlış plânlama sonucu kısmen yıkılmış bazı yerleşmelerde ise tümüyle yok olmuştur. Bu nedenle Türkiye’de surlu kent az sayıdadır.

 

Antik sitlerdeki kaleler arkeolojik turlar içinde gezilirken sonraki

uygarlıklar tarafından ilavelerle kullanılan kaleler “tarihsel turizm” içinde gezilmektedir. Turizmde kalelerin tarihi için, arkeoloji ve tarih araştırmalarından faydalanılır. Kalenin mimari yapısı ve sanatsal önemi için sanat tarihi yardımcı olur. Kalenin kuruluş yeri, topoğrafyada yer seçimi, kuruluş yerinin kayaç yapısı vb. özellikler için coğrafya bilimi önemlidir.

Kaleler seyyahların

gezilerinde uğradıkları ve konakladıkları yerlerdir. Bu bakımdan seyahatnameler de kaleler için önemli bir bilgi kaynağıdır. Kale kent veya kasabanın yerleşmeye hâkim bir yerinde tek başına olabildiği gibi yerleşmenin tarihsel alanı dış surla çevrili olabilir.

 

“Tarihsel kent” ile “surlu kent” birbirinden farklıdır. Tarihsel kent, turistleri tarihsel yapılar, sanat eserleri mimari yapılar ve tarihsel geçmişiyle çeker. Bu yapılar modern yapılar arasına dağılmış olabilir. Surlu kentlerde ise kentin sur içinde korunmuş tarihsel merkezi vardır. Modern kent sur dışında gelişmiştir. Sur, duvarları, kuleleri ve giriş kapılarıyla tarihsel bir yapı olduğu gibi, sur içinde kent, dar sokakları ve tarihi yapılarıyla tarihsel kimliğini korumuştur.

 

Dünya’da 60 surlu kent, UNESCO’nun Dünya Miras Listesindedir. Roma, Valetta,

Selanik, Siena, Dubrovnik, Verona gibi kentlerle birlikte İstanbul’ da bu listede yer almaktadır. Türkiye’de dış surları korunan kentler ise İstanbul, Diyarbakır ve İznik’tir. Dış surları kısmen korunanlara Kayseri surları örnek olarak verilebilir. Türkiye’de korunan dış surların en güzel örneği Diyarbakır surlarıdır.

Surlu kentlere dünyadan örnek olarak Avila ( İspanya) , Girona( İspanya) ,

Carcassonne( Fransa) , Lucca (İtalya) , Rodos(Yunanistan) , York(İngiltere), Bakü(Azerbeycan) verilebilir.

 

Türkiye’de kıyıda kurulan kaleler kıyı turizmi nedeniyle daha çok ilgi görürler.

Bodrum Kalesi deniz surları açısından ilgi çekicidir. Bazı kaleler adalardaki yerleşmede yer alır. (Bozcaada Kalesi)  Sadece küçük bir ada üzerinde olan kaleler vardır. Küçükada kalesi Kuşadası’nda Güvercin adası üzerindedir. Bazı kaleler dağlarda (Hoşab Kalesi) kurulmuştur. Ova kenarlarında tepelerde kurulan kaleler vardır. (Adana Ovasında Yılanlı Kale)  Boğazda yer alan kaleler bulunmaktadır. (Çanakkale ve İstanbul Boğazlarında)

 

Turizmde en fazla ilgiyi, kentlerde yer alan kaleler görür. Bunun nedeni ulaşım

olanağı, kentin tarihsel turizm yanında diğer çekicilikleri, kent kalelerinin öncelikle onarılmış olması ve kültürel faaliyetlere açılmasıdır. Öncelikle deniz

turizminin geliştiği kıyı kentlerinde yerleşmenin kalesi de turizmin önemli bir çekici unsuru olmuştur. Kalenin kuruluş yeri kent merkezinde olabildiği gibi (Kayseri, Sivas) topoğrafya uygun olursa yerleşmeye hâkim bir tepe üzerinde (Amasya Kalesi, Tokat Kalesi, Kadife kale/İzmir) veya bir yarımada  üzerinde(Alanya) yer alabilmektedir.

 

12.4. Tarihsel Konutlar ve Turizm

Dünya şehirlerinde sivil mimarisine uymayan yeni toplu konut alanlarının yapımıyla “küresel benzeşme” görülmektedir. Kentlerin birbirine benzeşmemesi için tarihsel konut alanlarının mutlaka korunması gerekir. Bir yerleşmede tarihsel konutlar, sokak veya mahalle ölçüsünde korunduğu gibi tek yapı olarak da korunmuş olabilir. Fakat en önemlileri geleneksel konutları sokak ve mahalle ölçüsünde korunan kentlerdir.

 

Büyük kentlerde tarihsel konutların olduğu sokaklar onarılmakla beraber, semt

ölçüsünde korumaya en güzel örnek Eskişehir’de Odunpazarı semtidir. Küresel

benzeşmeden etkilenmeyen kentlerden birisi de Urfa’dır. Tarihi surlar içinde 14 mahallede 1000 tescilli kültür varlığı bulunmaktadır.

 

Turizm açısından en önemlisi tarihsel konutlarını bütünüyle koruyan yerleşmelerdir. Bu konuda iki önemli örnek Safranbolu ve Beypazarı’dır. Safranbolu 1994 yılında UNESCO tarafından Dünya Miras Listesine alınmıştır. Kula, Göynük, Taraklı, Mudurnu, Birgi, Akseki, Bartın, Gümüşhane gibi tarihsel konutlar yönünden zengin yerleşmeler de onarım yapmaktadırlar.

 

Osmanlı Devletinin kuruluş yıllarına inen erken dönem kırsal kesim sivil mimari örnekleri ise günümüzde Bursa’nın mahallesi olan eski Cumalıkızık köyündedir.

Osmanlı sivil mimarisi örneklerini koruyan bir diğer yerleşme Göynük’tür. Taraklı’da 19. yüzyıl Osmanlı mimarisi örneği 300 tarihi ev bulunmaktadır. Mudurnu’da 315 tarihi evin 90 adedi koruma altına alınmış ve dış cephe bakımı yapılmıştır. Tokat Beyhamam sokak’ta 52 tarihi evden 45 adedi aslına uygun onarılmış, Halit sokak’ ta tarihi evlerin onarımı tamamlanmıştır. Çorum Alaybey sokak’ ta 10 tarihi ev onarılarak “Tarihi Evler Sokağı” oluşturulacaktır. Kütahya’da Pirler mahallesi Germiyan sokak’ ta konaklar onarılarak işlevler verilmiştir. Yalıların toplu halde kentlerde tarihsel turizme katkısı Amasya’dadır.

Yeşilırmak kıyı şeridinde Hatuniye ve Nergis mahallelerinde 19. yüzyıla ait geleneksel Osmanlı evleri bulunmaktadır. Tarihi yapısını koruyan yerleşmeler arasında bir örnek de Midyat’tır. Taştan yapılan evleri son derece güzeldir. Geleneksel dokunun yoğun olduğu tarihî kent merkezi 2000 yılında kentsel sit alanı ilan edilmiştir. Turizmde tarihsel evlerinin farklılığı ile önemli bir yeri olan Harran’dır. Yerleşim tarihi çok eskilere inen yerleşim yeri üzerinde 150-200 yıl önce yapılan kubbeli evler ülke çapında önemli çekiciliktir.

 

Dünyada tarihsel konutlarını sokak ölçüsünde bütünüyle koruyan kentlerde bu

sokaklar “dünyanın en güzel sokakları” olarak gezilmektedir. Tellaro, Umbria, Montefalco, Perugia Cordoba, Málaga, Old San Juan,, Strazburg, Prag, Guimares’da Mikonos Adası ve Sicilya’da dünyanın en güzel sokakları olarak kabul edilen yerler bulunmaktadır.

 

  1. ASKERÎ TURİZM

13.1. Askerî Turizm: Tanım ve Kapsamı

Askerî turizm’ in ilgi alanı sadece savaş olduğu için kültür turizmi içinde ayrı bir alt dal oluşturur. Askerî turizmin meydan savaşlarının yapıldığı yerlere olan şekli ayrı bir isimle “savaş alanları turizmi” olarak adlandırılmıştır. Askerî turizmin bir başka şekli devam eden savaş ortamlarına yapılmaktadır. Bu ise “savaş turizmi” dir.

Tarihin en ünlü kral ve komutanlarından Büyük İskender’in Anadolu’da yaptığı savaşların mekânları ve bu savaşlarda izlediği yollar büyük ilgi görmektedir. B. İskender’in Seferi Türkiye’nin askerî turizm açısından değerlendirmesi gereken önemli bir seferdir.

Askerî turizmin mekâna bağlı kaynakları savaş alanları, çatışma mevkileri, surlar,

kaleler, ordu yolları, siperler, karargâh, ordugâhlar vb. dir. Silah, giysi, araç, mektup, belge vb. kaynaklar ise mekâna bağlı değildir. Bunlar müzelerde biraya toplanır ve sergilerle yer değiştirebilirler. Askerî açıdan önemli günler de sadece ilgili mekânlarda değil, yerleşim merkezlerinde, yurdun diğer yerleşmelerinde de kutlanmaktadır. Bu kutlamalar da çok sayıda katılımla askerî turizme dönüşmektedir.

Askerî turizme öncelikle gidilen yerde yapılan savaşla manevi ilişkisi olan askerler, savaşa katılanların çocukları, torunları, şehit aileleri katılmaktadır. Bunun yanında askerî turizm kültür turizmi içinde olması bakımından askerî tarihe, kültüre meraklı insanları çekmektedir. Bu açıdan askerî turizme katılanları “kültürel turist”olarak adlandırmak gerekir. Devam eden savaşları görmek, savaşın ateşli ortamında bulunmak isteyen savaş meraklılarını ise “savaş turistleri” olarak adlandırmak gerekir.

Savaşlar tarih, arkeoloji, sosyoloji gibi bilim dallarının ilgi alanıdır. Fakat savaş

mekâna bağlı olduğundan ve savaş alanı turizm açısından bir destinasyondur. Bu açıdan öncelikle coğrafyanın ilgi alanı içine girer. Savaş alanının yeri, savaşı etkileyen yüzey şekilleri coğrafyanın araştırma konusudur.

 

Askerî turizmde en önemli mekânlar savaş alanlarıdır. İnsanların tarih kitaplarında okuduğu, belgesel ve filmlerde gördüğü savaşın gerçek mekânını görmek isteği askerî turizmi ortaya çıkarmıştır. Askerî turizmde savaşın tarihi, coğrafya kadar önemli değildir. Troya savaşı gibi milattan önce yapılmış bir savaş, yakın yüzyıllara ait bir savaştan çok daha fazla turizmde ilgi çeker. Savaşlar hakkında kitap, film ve belgeseller askerî turizme olan ilgiyi artırmaktadır.

Tarihin en önemli savaşları meydan savaşlarıdır. Bu savaşlar kesin sonuçludur. Her iki taraf da bütün asker ve silah gücünü ortaya koyar bu nedenle savaş mekânı düz ve geniş bir alanda olmalıdır. Coğrafyada bu geniş düz alan “ova”dır. Coğrafi açıdan meydan savaşları “ova savaşları” dır. Savaşta kullanılan silahlar ve madeni Malzemeler, kazanan tarafından ganimet olarak alınarak metaller yeniden

silah yapılmıştır. Savaşın kanıtı olabilecek ok ve mızrak uçları alüvyonlar altına

gömülmüştür. Bir diğer kanıt olarak da toplu mezarların yeri belirli değildir. Günümüzde çoğu savaş alanı, tarım alanı olmuştur. Antik dönemin ünlü savaşlarından Granicus savaşının yapıldığı Biga ovası tarım alanıdır. Savaşın kanıtı sadece ok ve mızrak uçları ve savaş sonrası yapılan toplu mezardır.

 

Antik kentlerdeki kazı bulgularının kentin geçirdiği savaşlar açısından da

değerlendirilmesi “askerî arkeoloji” veya “savaş alanları arkeolojisi” nin ilgi alanındadır. Savaş alanları Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kanunu’ndaki tanımlara göre “tarihi sit” içine girmektedir. Fakat bu anlam çok geniş olduğundan savaş alanları kültürel sitler içinde “askerî sit” olarak ayrılmalıdır.

Kale, sur, köprü, tabya, korugan, rıhtım, iskele, siper, tünel, yol, karargâh konutu, hastane gibi yapılar, mekâna bağlı olmayan silah, giysi, mektup,

mermi, alet, özel eşyalar gibi objeler, “askerî miras” olarak kabul edilmelidir.

 

13.2. Askerî Turizmde Mekânsal Düzenlemeler

Askerî turizmde en önemli mekân savaş alanıdır. Savaş alanının

turizme açılmasında amaç öncelikle ekonomik olmamalıdır. Savaş alanı turizmde barış alanı olmalıdır. Savaşan tarafların torunları ve turistleri rahatlıkla bir arada dolaşabilmelidir. Savaşan taraflar için barış, ancak turizmle mümkündür. Bu açıdan turizm siyasetin başaramadığı bir görevi başarmaktadır. Buna en güzel örnek 1. Dünya Savaşı Cepheleridir. Çanakkale’nin de dahil olduğu bu cepheler savaşan tarafların barış içinde gezmesine en güzel örnektir.

 

Savaşlar en çok destan olarak yazıldıkları zaman unutulmazlar. İlyada destanı,

Çanakkale Destanı, Sakarya Destanı, Kurtuluş Savaşı destanı gibi. Askerler için bir destanda yer alabilmek en önemli motivasyon kaynağıdır. Tarihte bazı komutanlar bir destan kahramanı olmak için savaşmışlardır. Halk kahramanları da destanlara konu olurlar(Battal Gazi, Seyit Gazi gibi)

 

Türkiye’de yerleşim yerlerinin meydanlarında yer alan Atatürk heykelleri Kurtuluş Savaşının sembolüdür. Ayrıca yerleşmelerde halk kahramanları(Şerife Bacı, Nene Hatun vb. ) nın da heykeli yapılır.

Yerleşmelerin kurtuluş günleri için tören alanı düzenlenir. Diğer bir düzenleme artan isteğe bağlı olarak “ordu yolları” nda yapılabilir. Antik dönemlerde ünlü komutanların(B. İskender, Sezar gibi) savaş için geçtikleri yollar ve geçitler

bilinmesine rağmen mekânsal düzenleme yapılmamıştır.

 

Askerî turizmin diğer önemli mekânı müzelerdir. Müzeler sadece içindeki savaş

kanıtlarıyla değil, binasıyla da savaşla ilgili olabilir. Savaşta kullanılan karargâh,

komutanların konaklama binaları müze binası olarak düzenlenebilir.

 

13.3. Türkiye’de ve Dünyada Askerî Turizm Alanları

Anadolu’da yerleşmeye açıldığı tarihlerden itibaren savaş eksik olmamıştır.

Anadolu’nun önemli meydan savaşları Granicus Savaşı, İssos savaşı, Malazgirt Savaşı, Ankara Savaşıdır. Anadolu’nun son meydan savaşları ise Kurtuluş Savaşı’nda olmuştur.

Anadolu tarihin ünlü komutanlarının savaştığı yer veya geçtiği yol olmuştur. Ünlü

Pers kralları I. Darius ve Kserkses Yunan ana karasına savşa için Anadolu’dan geçerek gitmişlerdir. Kral Yolu’nun bir anlamı da budur. Tarihi Kral yolunun hatları aynı zamanda orduların da yollarıdır. Sezar Zile’ye İç Anadolu’dan geçerek gitmiştir. Timur bütün Anadolu’yu geçerek İzmir’e kadar gelmiştir. Tarihin en ünlü kral ve komutanlarından Büyük İskender’in Anadolu’da yaptığı savaşların mekânları ve bu savaşlarda izlediği yollar büyük ilgi görmektedir. B. İskender’in

ilk(Granicus Savaşı) ve ikinci zaferini(İssos Savaşı) Anadolu topraklarında kazanması, Anadolu’yu fethinin çok ayrıntılı olarak bilinmesi, İskender’in Hindistan’a kadar olan seferine olan ilgiye Anadolu’yu da katmaktadır. B. İskender’in Seferi Türkiye’nin askerî turizm açısından değerlendirmesi gereken önemli bir seferdir.

 

Anadolu’nun askerî turizm açısından en önemli mekânı Çanakkale Boğazı’nda Troya kentidir. Çünkü Homeros tarafından yazıldığı sanılan İlyada Destanında adı geçen kentin Troya olduğu genel kabul görmektedir. Türkiye’de savaş turizminin birinci derece uygulama alanı I. Dünya Savaşı cephesi olarak Çanakkale Savaşlarının geçtiği Gelibolu Yarımadasıdır. Hakkında çok kitap yazılan, film çevrilen bu savaş için Boğaz, Çanakkale kenti ve Gelibolu Yarımadası savaşın

gerçek mekânını görmek isteyenler için pek çok bulgu sunmaktadır.

Savaş Turizmi açısından Kurtuluş Savaşı’nın en önemli yerleri meydan savaşlarının yapıldığı alanlardır. Bunlar İnönü Savaşı, Sakarya Savaşı ve Başkomutan Savaş alanlarıdır. Türkiye’de askerî turizm açısından müzeler de bulunmaktadır. Bunlar Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Müzeleri, Atatürk Müze Evleri, Savaş Karârgah Binaları gibi çok sayıdadır.

 

  1. Dünya Savaşı cepheleri Somme, Ypres, Verdun, Gelibolu ve 2. Dünya savaşı

cepheleri St. Nazaire, Bulge Savaşı(Ardenne) , Arnhem Cephesi, askerî turizmde mekânsal düzenlemeler yapmışlardır. Normandiya Fransa’nın askerî turizmde en çok ilgi gören yerlerinden birisidir. 2012 yılında bu savaş alanını 5 milyon kişi gezmiştir. Japonya atom bombası atılan iki kentini de askerî turizme açmıştır. Hiroşima’da patlamanın yaşandığı alan üzerine bir daha bina yapmama kararı alarak burayı barışın bir sembolü haline getirme çalışmaları başlatmışlardır.

Nagazaki’de 1945'te patladığında yaklaşık binlerce kişiyi anında öldürüp binlerce

Kişiyi de yaralayan Atom bombasının patladığı noktada bir anıt blunmaktadır. Anıtın yakınında Nagasaki Atom Bombası müzesi bulunmaktadır. Amerikan İç Savaşında bir dönüm noktası olan Gettysburg Savaş Alanı, Amerika Birleşik Devletleri Hükümeti tarafından bir milli parka çevrilmiştir ve her yıl milyonlarca kişi tarafından ziyaret edilmektedir. Irak, Beyrut gibi savaşın izlerinin görüldüğü yerler Orta Doğu’da savaş turizmi destinasyonudur. Afrika’da Sudan, Somali, Demokratik Kongo Cumhuriyeti de savaş turizmine açıktır.

 

  1. İNANÇ TURİZMİ

14.1. İnanç Turizmi: Tanım ve Kapsamı

Kültür turizmi içinde “dinî turizm” ve “inanç turizmi” olarak iki kavram yer alır.

Bunlar turizmde aynı uygulamayı içermekle beraber kavram olarak farklıdır. Her dinîn bir inanç özelliği vardır fakat her inanç dine dönüşmemiştir. İnancın kapsamı daha geniş olupturizmde “inanç turizmi” kavramını kullanmak daha doğru olacaktır.

 

İnanç turizmi turlarını, bir dine özgü olarak sınırlamamak gerekir. Bu bağlamda

“Hıristiyan inanç turizmi” veya “İslam inanç turizmi “ gibi bir ayırıma gidilmemesi gerekir. Dinî mekânlar turizmde bütün dinlere açıktır ve bu turizm şekli kültür iletişimi olarak kabul edilmelidir. . İslâmî Turizm (Helâl Turizm, Muhafazakâr Tatil) kavramı ise sadece inanç turizmiyle ilgili olmayıp sağlık turizmi, deniz turizmi gibi diğer turizm tiplerinde de olan bir turizm işletmeciliği şeklidir. Konaklama tesislerinde “kıble”nin işaretlenmesi, erkek ve bayan havuzlarının ayrılması, alkol yasağı, denizde perde ile ayrılmış bölümler gibi özellikleri içerir.

İslâmi otelin yerinin dinî özelliği bulunmaz. Katılanları muhafazakâr kesim oluşturur. Türkiye’de İslami Otel olarak 27 adet konaklama tesisi kurulmuştur.

 

İnanç turizmi, kültür turizminin diğer alt guruplarında olduğu gibi kronolojik olarak belirli çağlarla sınırlı değildir. İnanç turizmi dünyada var olan veya yaşamayan bütün din ve inançları, bunların yapılarını, mekânlarını, ayinlerini kapsar. İnanç turizmi dinî yapılar, dinlerin doğduğu kutsal topraklar, hac yerleri, aziz ve peygamberlerin yaşadığı topraklar, izlediği kutsal yollar vb. mekâna bağlıdır. İnanç turizmi işletmeciliğine giren ayin, festival vb. olaysal çekicilikler de

bu mekânlarda düzenlenir.

 

İnanç turizminin kapsamı çok geniştir. İnancın ilk yapısal izleri mezar stellerinden

(dikilitaş) başlayarak, kaya resimleri, kült yapıları daha sonra tapınak, kilise, cami’ye dönüşmüştür. Dinî yapılar ( tapınak, sinogog, kilise, manastır, cami, manastır, gibi ibadet yerleri) , dinî mekânlar( hac mekânı, kutsal topraklar olarak kabul edilen yerler, dinî kişiliklerin doğduğu, yaşadığı veya vefat ettiği yerler, izledikleri yollar) , kutsal eşyalar (dinî kişiliklere veya dinlere ait) , dinî festivaller, dinî karakterli kutlama ve ayinler inanç turizminin ilgi alanı içine girer. İnanç turizmi adı altında yapılmasa da “hac” hareketi, başlama nedeninin “din “

olması, ulaşım ve konaklama hizmeti verilmesiyle “inanç turizmi” içine girer.

 

İnanç turizminde tur hatları, konaklama, ulaşım, festival vb. düzenlemeler turizm

işletmeciliğinin konusudur. İnanç turizmi için arkeoloji, tarih, coğrafya, sosyoloji gibi bilim dallarından faydalanmak gerekir. İnanç turizmi tarihin ilgi alanına “dinler tarihi” açısından girer. Dinlerin tarihi hakkında yapılan araştırmalar dinlerin mekânlarının ve dinsel turizmde doğru bilgilerle değerlendirilmesini sağlayacaktır. Tarih öncesi dönem için de arkeologların kazı sonuçlarında

ortaya çıkarılan dinsel yapıların değerlendirilmesi gerekir. İnanç turizmi tarihin ilgi alanına, sadece dinler tarihi açısından değil din savaşları açısından da girer.

 

İnanç turizminin mekânla ilişkisi arkeolojik ve tarihsel turizmden farklıdır. Arkeolojik ve tarihsel turizmde mekân gerçek ve yapı doğru olmak zorundadır. İnanç turizminde ise mekân ve yapı gerçek olmayabilir. Aynı kutsal kabul edilen kişi için farklı yerlerde makam ve mezar olabilir. Bu gerçek bilinse de yer kutsallığını kaybetmez.

Kültür turizminin bir alt dalı olması açısından inanç turizminin amacı “eğitim” dir.

İnanç turizmine katılanların bir kısmı dinleri öğrenmek açısından katılırken bir kısmı kendi dinîni hissetmek açısından katılmaktadır. Her iki gurup için de amaç eğitim olmalıdır.

 

İnsanlık, dinin halklar arasında çatışmalara neden olmaması için çareler aramaktadır. Tarihteki din savaşları için “özür turları” yapılması bunlardan birisidir. Bu konuda “dinler arası hoşgörü”, “dinler arası diyalog” gibi bazı kavramlar yerleşmektedir Bu kavramların da yeni bir çatışmaya neden olmaması için çok dikkatli incelenmelidir. “Hoşgörü” nün anlamının “katlanmaya tahammül etmek “ olduğu düşünülerek “dinler arası saygı” kavramı yerleşmelidir. Aynı şekilde “dinler arası diyalog” kavramının “bütün dinleri kapsayacak şekilde “yeryüzü dinleri diyalogu” olarak genişletilmesi gerekir. Bunun daha barışçıl ve geniş şekli “kültürler arası diyalog”dur. Bu konuda en önemli görev yöneticilere görev düşmektedir.

Bir yörede inanç veya din değiştiği zaman eski din ve inanca saygı

gösterilmesinin en güzel örneği dinî yapının aynı yerde üst üste olmasıdır. Güneydoğu’da ilk kilise ve manastırlar güneş tapınakları üzerine yapılmıştır. İstanbul’da kiliseler camiye çevrilerek ibadet için kullanılmıştır.

Günümüzde din savaşları yapmış halklar, turizm yoluyla birbirlerinin ülkelerinde

konuk olarak ağırlanmakta birbirlerinin dinî yapılarını barış ortamında gezmektedirler. Bunu sağlayan turizmdir.

 

14.2. İnanç Turizminin Destinasyon Alanları

Kutsal Yerler:

İnanç turizminin destinasyon alanlarından birisini kutsal yerler oluşturur. Kutsal yer, bir ağaç veya kaya gibi doğal küçük bir mekândan, dinî yapı gibi mimarî bir esere veya bir kente kadar çeşitlidir. Anadolu’da çok tanrıcılıkla (politeizm) başlayan inançların, Musevîlik, Hristiyanlık ve Müslümanlıkla devam eden tek tanrılı dinlerin kutsal yerleri ve yapıları ve kentleri inanç turizminin kaynaklarını oluşturur. Kutsal yerlerin bir kısmı ağaç, su kaynağı gibi doğaya aittir. Tapınak, sinogog, kilise, cami vb. dinî yapılar inanç turizminin en önemli kutsal yerleridir. Peygamber gibi çok sayıda kutsal kişinin yaşadığı, ziyaret ettiği veyakabrinin olduğu yerleşmeler kutsal kent olarak inanç turizminde önem taşır.

 

Dünya çoktanrılı inançlara ve tek tanrılı dinlere ait çok zengin yapılar topluluğuna

sahiptir. Özellikle çok tanrılı inanç dönemine ait yapıların taşıdığı gizem ve bu inançlar hakkında bilgilerin semboller arkasında gizli olması da inanç turizmi içinde “gizem turizmi” ni de içermektedir.

 

Aydınlanmış insanlar olarak tanımlanan azizler, peygamberler gibi kişilerin makamı olarak adlandırılan yaşamlarında bulundukları veya vefat ettikleri yer, izledikleri yollar da kutsal kabul edilir. Kutsal kitaplarda isimleri geçen yerler de kutsaldır. Kutsal olan diğer mekânlar hac yerleridir. Tanrıyla insanın buluşma yeri “kutsal yer” konumundadır. İnsanın evinin dışında dua ettiği kutsal yerlerin en ilkeli ağaç, su kaynağı ve kayalardır.

 

Kutsal Ağaçlar:

Kutsal Ağaçlar Dünyada çeşitli yerlerde özellikle dağlarda ağaçların dallarına yüzlerce bez parçası bağlanmış olduğu görülür. Bu ağaçlar “adak ağacı veya dilek ağacı” olarak kabul edilmiş her parça bez bir dilek için dala bağlanmıştır. Bu ağaçlar çevre halkı kendine çektiği gibi turistik bir yörede olduğu zaman turistleri de hangi inançtan olursa olsun kendisine çekmektedir. Bunun kökenini bazı hayvanları ve ağaçları ataları kabul edip ona tapan totemizm inancında aramak gerekir.

 

Kutsal Surlar:

Yüksek dağları ve pınarları iyi ruhların makamı saydıkları için, tepeleri ve kaynakları kutsallaştırmışlardır. Kutsalla bütünleşme, suyun içilmesi veya yıkanması yoluyla sağlanır. Bir diğer yol ise, dilek amacıyla suya para atılmasıdır.  Hristiyanların kutsal saydıkları kaynaklara “ayazma” denir.

 

Kutsal Dağlar:

Dağ ve tepeler yükseklikleri gökyüzüne yakınlıkları nedeniyle insanlar tarafından her toplum ve dönemde ululuk, yücelik, ilâhilik sembolü olarak kabul edilmiştir.

Yunan mitolojisinde tanrıların mekânı olan dağlar Olympos olarak adlandırılmış ve bu dağlar kutsal olarak sayılmıştır. Türkiye’de de bu ismin verildiği dağlar bulunmaktadır. Anadolu’da Yunanların kutsal saydıkları Olympos dağları günümüzde de turizmde ilgi görmektedir. Yunanlıların Olympos dağını kutsal saydıkları gibi Yukarı Mezopotamya halkı da Nemrut dağını (Adıyaman) kutsal saymıştır.

 

Kutsal Mağaralar:

Kutsal kişilerin doğduğu, yaşadığı, vahiy aldığı yer olması bazı mağaralara kutsallık vermiştir. Bu şekilde kutsal sayılan mağaralar da inanç turizminin kapsamı içindedir.

 

Kutsal Kişilerin Makamları ve Kabirleri

Aziz, peygamber, hazret, evliya vb. adlar verilen dinlerin liderleri veya halk tarafından yardımsever olmaları nedeniyle çok sevilen kişiler “aydınlanmış” olarak kabul edilir. Bunların yaşamlarında doğdukları, yaşadıkları, veya ziyaret ettikleri yerler “makamları” olarak adlandırılır ve kutsal kabul edilir. Bu makamların olduğu yerleşmelere de kutsallık atfedilir. Bu nedenle inanç turizminde ilgi görürler. Kutsal kişilerin mezarları da bulunduğu yere ve kente ilgi çeker.

 

İnançla İlgili İlk Yapılar

Tapınak, sinogog, kilise, manastır, cami gibi inançla ilgili ve dinî yapılar turizmde

özellikle mimarî özellikleri açısından ilgi görürler. Bu açıdan bakıldığında yapının bölümleri, dış ve iç mimarî özellikleri önemlidir. İnanç yapıları kültür turizminde genellikle arkeolojik ve tarihsel turlar içinde gezilirler ve öncelikle mimarî özelliği vurgulanır. Aslında yapının inşa nedeni ve bütün işlevleri inançla ve dinle ilgilidir.

 

14.3. Türkiye’de İnanç Turizmi

Anadolu’da inancın ilk mekânları kutsal ağaçlar, kutsal sular ve kutsal dağlardır.

Anadolu’da her yerde ağaçlara dilek amacıyla bağlanmış bezler görülür. Bu inanç antik dönemlerden günümüze kadar devam etmektedir. Kutsal göller kaynak sularının birikmesiyle oluşur. Bir kaynak üzerinde yer alan Urfa Balıklı Göl (Halil-ür Rahman ) Hz. İbrahim’i yakmak için yakılan ateşin suya, odunların balığa dönüşmesiyle ilgili inanca dayanmakta ve kutsal sayılan suya para atılarak dilek tutulmaktadır. Balıklar da kutsal sayılarak beslenmektedir. Bu yerin arkasında içinde balıkların olduğu bir başka kutsal su kaynağıbulunmaktadır. (Ayn Zeliha gölü)  Urfa’ya gelen bütün yerli ve yabancı turistlerin uğradığı 3

semavi dinîn de ziyaret ettiği makam olmuştur. Anadolu’da Ağrı Dağı ve Cûdi Dağı’nın kutsallığı Hz. Nuh’un gemisinin Nuh tufanından sonra sular çekilince oturduğu dağ olarak kabul edilmeleridir. Tevrat, Hz. Nuh’un gemisinin Ararat Dağlarına, Kur’ân-ı Kerim ise Cûdi dağına oturduğunu yazmaktadır. Her iki dağda bu açıdan kutsal olarak ilgi görür. Bazı mağaralar kutsal olarak kabul edilir. Bu açıdan kutsal bir mağara Eshab –ı Keyf Mağarasıdır. Hikâye inancını değiştirmek istemeyen gençlerin köpekleriyle birlikte bir mağarada birkaç yüzyıl uyuyup tekrar dirilmelerini konu alır. Bu mağaranın yeri için gençlerin birkaç yüzyıl sonra indikleri yerleşmenin adından hareketle Efes kenti, Afşin ve Tarsus belirlenmiştir.

 

Anadolu’da inançla ilgili ilk belgeler mağara resimleri olarak görülmektedir. Yerleşik yaşama geçmeden önceki avcı-toplayıcı topluluklar, mağara duvarlarına avlarının iyi geçmesi için bir çeşit büyü içeren resimler çizmişlerdir. Bu avcı-toplayıcı topluluklara ait inançla ilgili bir yapılar topluluğu Göbeklitepe’de(Şanlıurfa) bulunmaktadır. Burası Anadolu’nun en eski inanç merkezi olarak 12 bin yıl öncesine aittir. Son avcı-toplayıcı toplumun inşa ettiği bir kült (tapınma) merkezidir.

 

Aziz, peygamber, hazret, evliya vb. adlar verilen dinlerin liderleri veya halk tarafından yardımsever olmaları nedeniyle çok sevilen kişiler “aydınlanmış” olarak kabul edilir. Bunların yaşamlarında doğdukları, yaşadıkları veya ziyaret ettikleri yerler “makamları” olarak adlandırılır ve kutsal kabul edilir. Bu makamların olduğu yerleşmelere de kutsallık atfedilir. Bu nedenle inanç turizminde ilgi görürler.

Hristiyan aziz ve azizelerle ilgili kabul gören yerler de inanç turizminde önemlidir.

Hristiyan dininin kutsal kişileri arasında St. Paul’un Hristiyanlık için çalıştığı ve yaşadığı yer Tarsus’tur. İncil’de ismi “Tarsus’lı Paul” olarak geçmektedir. St. Paul Anadolu’da Hristiyanlığı yaymak için vaaz vermek üzere 3 yolculuk yapmıştır. Bu yolculuklarında başlıca uğradığı yerleşmeler Antakya, Attalia, Perge, Pisidya Antiockeia(Yalvaç) , İconium(Konya) , Lystra(Hatunsaray) , Efesos, Miletos, Alexandreia Troas ve Patara’dır. St. Paul’un Perge-Pisidia Antiocheia(Yalvaç) arasında geçtiği yol inanç turizmi açısından işaretlenerek “St. Paul Yolu” olarak inanç turizmine açılmıştır. Bu yolda en önemli yer 3 kez uğradığı Pisidya

Antiocheia’dır.

Selçuk Bülbül Dağı’ndaki bir evde Meryem Ana’nın yaşadığı kabul edilir. 1961

yılında Hristiyanlar için “hac yeri” ilan edilmiştir. Her yıl 15 Ağustos’u izleyen ilk pazar günü ayin yapılır ve gelenler hacı olurlar.

 

Anadoluda eski Yunan tanrı ve tanrıçalarına ait çok sayıda tapınak bulunmaktadır. Bunlara Athena, Zeus, Apollon, Artemis, Demeter, Aphrodite tapınakları örnek olarak verilebilir. Bunlar arasında en ünlüsü yerinde sadece birkaç sütun

bulunan Efesos Artemis Tapınağıdır. Antik Dünyanın 7 Harikası arasında yer alan bu yapı tanrıça Artemis adına inşa edilmiş çağının en güzel yapısı olarak yolcular, tüccarlar, diğer ülkelerden çok sayıda insan tarafından gezilmiştir.

 

Musevîlik için inanç turizminde en önemli yapı Sardes’teki sinogogtur. MÖ.3. yüzyıla tarihlenen sinogog Yahudiler için Kudüs Süleyman Mabedi Ağlama Duvarı ve Babil’de kerpiç sinogog’tan sonra üçüncü önemli sinogogdur.

 

Hristiyanlığın yasak olduğu dönemlere ait “mağara kilise”ler olduğu gibi resmi din olduktan sonra ilk yüzyıllara ait “kaya oyma” ve İstanbul’da Ayasofya gibi çağının en görkemli kilisesi de bulunmaktadır. Antakya’da Habib-i Neccar dağı eteğinde bir mağara içinde kurulmuş eklemelerle dış yüzeyi yapılaşan St. Pierre Kilisesi’nin inanç turizmi açısından önemi, dünyanın ilk Katolik kilisesi olarak kabul edilmesi, Hz. İsa’yı tanıyanlara “Hristiyan” adı verilmesine bu kilisede karar verilmiş olmasıdır. Hristiyanlığı başlangıçta kabul etmeyen Romalılar’ın baskısından kaçan Hristiyanlar için, Kapadokya sığınma yeri olmuştur. Freskli kiliselerin en güzelleri Göreme vadisinde 11. yüzyıl aittir. (Aziz Basil Şapeli, Elmalı Kilise, Azize Barbara Şapeli, Yılanlı Kilise, Karanlık Kilise, Azize Catherina Şapeli, Çarıklı Kilise, Tokalı Kilise)  Göreme çevresinde El Nazar Vadisinde El Nazar Kilisesi yakınında Saklı Kilise 11. yüzyıl Çavuşin Kilisesi 10. yüzyıl tarihlidir. Yörede Soğanlı Vadisi, Pancarlık Vadisi, Güllüdere Vadisi, Gomeda Vadisi(Şeytan Deresi) nde kaya kiliseleri bulunmaktadır. Güzelyurt’ta Kilise Cami Ortodoks âleminin ilk kilisesi

olarak kabul edilir.

Ihlara vadisi kaya oyma kiliseler açısından zengindir. Bu açıdan inanç turizminde

önemlidir. 105 kilisenin bulunduğu vadide bazı kiliseler geziye açıktır.

 

Türkiye’de eski kiliseler arasında İstanbul’da 6. yüzyıla ait Ayasofya, Kariye yer

almaktadır. İnanç turizminde en çok gezilen kiliseler arasında Efes’te Meryem Ana Kilisesi bulunmaktadır. 1967 yılında “hac yeri” ilan edilmiştir. Aziz Paul Kilisesi Tarsus’ta, Aziz Paul’e adanarak 11. -12. yy. larda yapılmış 1992-1993 yılında Vatikan tarafından düzenlenen “Aziz Paul Sempozyumu ve Ayini” burada düzenlenmiştir.

 

Türkiye’deki manastırlar turizm açısından değerlendirilirse öncelikle Ürgüp –Göreme yöresinde bulunanlar en çok gezilenlerdir. İlk Hristiyanların yaşam alanı olan manastır hayatının izlerini görmek için en uygun yerlerden birisi Göreme Vadisi’dir. Manastır yapılar topluluğunun Anadolu’daki en güzel yapısı

Sumela Manastırıdır. Maçka (Trabzon) ’da Karadağ’ın yamacında vadiden 270 m yükseklikte uçurum olarak kabul edilen dik bir yamaçta yer alan bu manastırın ilk kuruluşu, MS 4. Yy’da buradaki bir mağara kilisedir. Ayazma olarak kabul

edilen su kaynağı da uygun bir yaşam alanı yaratmıştır.

 

İnanç turizminde Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin manastırlarını ayrı değerlendirmek gerekir. En büyük manastırların yer aldığı bu bölge, inanç turizminde ”Manastır Turu” düzenlenecek kadar önemlidir. Hristiyanlığın yaymak için gelen keşişler Mezopotamya ovasına hâkim tepelerde manastırlar kurmuşlardır. Midyat merkez olmak üzere Mazıdağı, Nusaybin, Cizre ve Dicle nehri arasında kalan Suriye sınırına kadar uzanan bölge Tur Abdin olarak adlandırılır, Süryanî Ortodokslar tarafından kutsal kabul edilir ve dinî mimarî açısından önemlidir. Bu bölgede en büyük manastır Mor Gabriel Manastırıdır.  

Midyat’ın 18km doğusundadır. Deyrulzafaran Manastırı, Mardin’in 4 km doğusunda bir dağ yamacındadır.

 

Osmanlı camilerinin en muhteşemleri İstanbul’dadır. Sultanahmet Cami inanç

turizminde en çok gezilen camiler arasındadır. İçindeki mavi çiniler yaptıran padişahın adının önüne geçip “Mavi Cami” adını verecek kadar dünya çapında ünlüdür. İnanç turizminde çok gezilen camiler arasında yer alan Süleymaniye Cami, öncelikle Avrupalıların “Muhteşem Süleyman “ olarak tanıdıkları Kanuni

Sultan Süleyman tarafından yaptırılmış olması, türbesinin burada olması, Mimar Sinan’ın eseri olması açısında ilgi çeker.

 

14.4. Dünyada İnanç Turizmi

Dünya Dini Seyahat Birliği’nin 2008 yılı istatistiklerine göre, dünya inanç turizmi gezginlerinin sayısı 300 milyondur. Dünyada inancın tarihi çok eskidir ve bütün toplumlarda kutsal sular, ağaçlar, dağlar, kayalar yer alır. Avusturalya’nın çöl bölgesinde Yulara yerleşim merkezinin yakınında Uluru kaya formasyonu, kıtanın yerlileri Aborjinler tarafından kutsal kabul edilir. Uluru-Kata Tjuta Milli Parkı içindedir ve UNESCO tarafından, Dünya Kültür ve Dünya Doğal Mirası olarak ilan edilmiştir. Luksor (Mısır) bulunan Karnak Tapınağı muhteşem salonu ve sütunlarıyla günümüzde de çok ilgi görür. Eski Yunanların Kehanet Tapınakları arasında en ünlüsü Delfi’de Delfi Apollon Tapınağı 1000 yıl çevre halk ve diğer sitelerden ve krallar tarafından danışmak için ziyaret edilmiştir. Lübnan’da Baalbek antik kentinde 3 adet tapınak bulunmaktadır. Bunlar Venüs, Jüpiter ve

Bacchus Tapınaklarıdır.

Asya tapınaklar bakımından çok zengindir. Budizm, Hinduizm, Sihizim, Taoizm bu

tapınakların inşa edilmesine vesile olmuştur. Bunlara örnek olarak Dünya Kültür Mirası

içinde olan Angkor Vat Tapınağı(Siem Reap /Kamboçya) , Borobudur apınağı(Cava Adası/Endonezya) verilebilir. Kayosan Budist Tapınağı Osaka (Japonya) dadır. Bangkok’ta Wat Pho (Yatan Buda) en

eski ve en büyük Buda heykelidir. Endonezya Bali adasında Pura Besakih Tapınağı 11. yüzyılda yapılmıştır. Pekin’de Cennet Tapınağı 15. yüzyılda inşa

edilmiştir

Hindistan tapınaklar bakımından zengindir. Sri Ranganathaswamy tapınağı

Hindistanın en büyük tapınaklarından birisidir. Harmandir Sahib (Tanrının Yurdu) ya da diğer adıyla Altın Tapınak Hindistandadır. Lotus Tapınağı Delhi’dedir. Ranakpur’da Jain Tapınağı bir tepenin yamacında inşa edilmiştir. Harmandir Sahib diğer adıyla Altın Tapınak Amritsar’da 16. yüzyılda inşasına başlanmış 19. yüzyılda üst katı altınla kaplanmıştır.

Wat Rong Khun Tapınağı Taylandadır. Myanmar’daki Shwedagon Paya (Pagoda) nın ne zaman yapıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Çin’in başkenti Pekin de bulunan Cennet Tapınağı bir Tao tapınağıdır. Butan’da Taktsang Manastırı veya Kaplan Yuvası 17. yüzyılda inşa edilmiş 1998 yılında geçirdiği yangından sonra yeniden restore edilmiştir.

Avrupa’da Yunanistan'ın doğusundaki Halkidiki yarımadasında bulunan Athos Dağı Yunanistan'ın "tapınmaya adanmış kutsal dağı" olarak geçmektedir.

 

Eski Mısır ve Yunanlar hac yolculukları yapmışlardır. Eski Mısırlılar Busiris, Bubastis, Memphis, Abydos ve Karnak tapınaklarına, Eski Yunanlar Delos, Delphes, Eleusis, Efes, Epidaure, Olimpus’taki tapınaklara belirli zamanlarda dini ziyaretler yapmışlardır.

 

Hindistan'ın her köşesine yayılmış olan mabetler ve kutsal yerler hac maksadıyla

ziyaret edilen mekânlardır. Himalayaların yüksek tepeleri, Ganj ve Jamna nehrinin kıyıları, Brindaban ve bilhassa iki bin tapınağın bulunduğu Benares, Hinduizm'de ziyaret edilecek yedikutsal yer arasındadır. Hindistan’da Ganj kıyısında Varanasi, Hindular için hac yerlerine örnek olarak verilebilir. Yahudi erkekleri hac için yılda üç defa Kudüs'teki Mabed'i ziyaret ederler. Avrupa'da Aziz Petrus ve Pavlus'un Roma'daki mezarları ile İspanya'daki Santiago de Compostela'daki Havari Yakub'a atfedilen mezar hac maksadıyla en çok ziyaret edilen merkezlerdir. Fransa'nın Lourdes kentindeki Massabielle mağarasını her yıl 4 milyon turist ziyaret etmektedir.

 

Hristiyanlığın Anadolu topraklarında da hac yerleri vardır. Petrus, Pavlus ve

Barnabas'ın misyon faaliyetlerinde bulunduğu Antakya, Havari Yuhanna'nın yaşadığı ve mezarının bulunduğu Efes ve Aziz Nikolas' ın yaşadığı Demre, hac mekânları arasındadır. Aziz Yuhanna ile beraber Efes'e geldiği söylenen Hz. Meryem'in yaşadığına inanılan Meryem Ana evi de hac mekânları arasındadır. Hac İslam dünyası için çok önemlidir ve her yıl 3 milyon kişi hac için Suudi Arabistan’a gitmektedir.

Yorum Gönder

0 Yorumlar
* Please Don't Spam Here. All the Comments are Reviewed by Admin.