8.ÜNİTE
Barındırdıkları hayvan türleri bakımından belirli özellikler gösteren ve bir diğerinden belirli coğrafi sınırlarla ayrılan bölgeler zoocoğrafya bölgeleri veya fauna bölgeleri olarak tanımlanır.
İlk defa 19. yüzyılda Sclater tarafından yalnızca kuşlar dikkate alınarak 6 zoocoğrafya bölgesi ayırımı yapılmıştır. Sclater bu önerisini 1857’de Linnean Derneği’nde sunduğu bir bildiride ifade etmiştir. Bu bildiri 1858’de de basılmıştır .
Sclater’in zoocoğrafya bölgeleri omurgalı hayvanlar ve bazı omurgasızlar da dikkate alınarak, 1876’da zoocoğrafyanın babası olarak kabul edilen Alfred Russel Wallace tarafından teyit edilmiştir.
Wallace’ın Bali ve Lombok adalarında kuş familyalarında meydana gelen ani değişimler ilgisini çekmiştir. Bali adasındaki kuşlar Cava, Sumatra ve Malezya adalarındakilerle, Lombok adasındaki kuşlar ise Yeni Gine ve Avustralya’dakilerle ilişkiliydi. Wallace iki büyük zoocoğrafya bölgesi olan Oriental ve Avustralya zoocoğrafya bölgelerini ayıran sınırı Bali ve Lombok adaları arasından geçirmiştir. Borneo ve Sulawesi arasındaki bu hatta Wallace’ın onuruna, T.H. Huxley tarafından Wallace hattı adı verilmiştir .
Yalnızca “Hint Bölgesi”nin adı Wallace’ın haritasında “Oriental Bölge” olmuştur.
6 zoocoğrafya bölgesi:
Palearktik zoocoğrafya bölgesi: Kuzey yarımkürede Yengeç dönencesinin kuzeyinde kalan kara parçaları, Palearktik zoocoğrafya bölgesi olarak isimlendirilir. 35 memeli, 55 kuş, 25 sürüngen, 9 amfibi ve 13 tatlısu balığı familyası vardır. Palearktik zoocoğrafya bölgesi içindeki farklılıklar nedeniyle bölgeyi 4 alt bölgeye ayırmıştır.
Avrupa alt bölgesi,
Akdeniz alt bölgesi,
Sibirya alt bölgesi,
Mançurya alt bölgesi.
Nearktik zoocoğrafya bölgesi: Kuzey Amerika’nın Yengeç Dönencesi kuzeyinde kalan kesimi Nearktik zoocoğrafya bölgesidir. 26 memeli, 48 kuş, 18 sürüngen ve 11 amfibi ve 18 tane de tatlı su balığı familyası vardır. Wallace Nearktik zoocoğrafya bölgesini iklim ve bitki örtüsündeki belirgin değişimlerin hayvan topluluklarına yansıması nedeniyle 4 alt bölgeye ayırmıştır Bunlar:
Kaliforniya alt bölgesi,
Kayalık dağları alt bölgesi,
Doğu alt bölgesi,
Kanada alt bölgesidir.
Neotropikal zoocoğrafya bölgesi: Neotropikal zoocoğrafya bölgesi Güney Amerika, Orta Amerika, Trinidat ile Meksika’nın tropikal alçak alanlarını kapsar. kuş faunasının çok zengin ve özel olması nedeniyle Güney Amerika “Kuş Kıtası-The Bird Continent” diye de isimlendirilmiştir. Wallace bu zoocoğrafya bölgesinde 4 alt bölge ayırmıştır (Wallace 1876b). Bunlar:
Brezilya alt bölgesi,
Şili alt bölgesi,
Meksika alt bölgesi,
Antiller alt bölgesidir.
Etiyopya zoocoğrafya bölgesi: Afrika’yı ve Arabistan yarımadasının güney kesimini içine alır. Uzun bir süre gemicilerin besin kaynaklarından olan dodonun son örneği 1681 yılında öldürülmüştür. Dodonun ardından mavi güvercinin de nesli 1835’te ortadan kalkmıştır .Etiyopya zoocoğrafya bölgesinde 4 alt bölge ayırmıştır. Bunlar;
Doğu Afrika alt bölgesi,
Batı Afrika alt bölgesi,
Güney Afrika alt bölgesi,
Madagaskar ve Maskaren adaları alt bölgesidir
Oriental zoocoğrafya bölgesi: Oriental zoocoğrafya bölgesi, Asya’nın tropikal kesimleri yanında Seylan, Sumatra, Cava, Borneo, Formosa ve Filipinler’i içine alır. Wallace Oriental zoocoğrafya bölgesini 4 bölüme ayırmıştır.
Hindistan alt bölgesi,
Seylan ve Güney Hindistan alt bölgesi,
Himalaya alt bölgesi,
Hint-Malay alt bölgesi.
Avustralya zoocoğrafya bölgesi: Çevresinde yer alan çok sayıda ada ile birlikte Avustralya ana karası, Avustralya zoocoğrafya bölgesini meydana getirir. Bu zoocoğrafya bölgesinin merkezini ve en önemli alanını Avustralya anakarası ile Yeni Gine oluşturur. Avustralya dünyanın biyolojik çeşitliğinin %10’una sahiptir. Bitki ve hayvan türlerinin çoğu başka hiçbir yerde yoktur. 4500’den fazla balık türü yaşar. Yeryüzündeki mangrov türlerinin %57’si Avustralya kıyılarındadır. Avustralya dünyadaki papağanların %17’sine sahiptir. Wallace’nin Avustralya zoocoğrafya bölgesi için ayırt ettiği alt bölgeler
Avustralya-Malay alt bölgesi,
Avustralya alt bölgesi,
Polinezya,
Yeni Zelanda’dır.
Filogenetik özelliklerin de dikkate alındığı yeryüzünün yeni zoocoğrafya haritasında 11 tane zoocoğrafya alemi bulunmaktadır. Bu yeni ayırımda 20 tane de bölge tanımlanmıştır.
9.ÜNİTE
Biyom olarak ifade edilen bu büyük karasal ekosistemlere alçak enlemlerde tropikal yağmur ormanları, savanlar ve tropikal çöller; orta enlemlerde Akdeniz ekosistemleri, ılıman kuşak ormanları ve stepler; yüksek enlemlerde ise boreal ormanlar (taygalar) ve tundra ekosistemleri örnektir.
Aslında biyom kavramının ortaya atılmasından çok daha önce “yaşam zonları” kavramı ileri sürülmüştür. Clinton Hart Merriam.
Kuaterner’in ilk kısmı olan Pleistosen içinde yaşanan buzul ve buzularası dönemler, bitki ve hayvanların yayılış alanlarını da değiştiren dönemlerdir.
İklim modelleri Son Buzul Maksimumu için, büyük bölgesel farklılıklar olmakla beraber ortalama sıcaklığın günümüzdekine göre, yaklaşık 3,5-5,2°C daha düşük olduğunu ortaya koymaktadır.
Son buzul döneminden Holosen’e geçişte ise Heinrich Dönemleri adı verilen ve düzenli tekrarlanmayan aşırı soğuk dönemler vardır.
Yeryüzünde karasal biyomların içinde en zengin ve verimliliğin en yüksek olduğu alanları, tropikal yağmur ormanları meydana getirmektedir. Bu alanlar yeryüzünün yaklaşık %6’sını kaplamakla beraber karalar üzerindeki türlerin yaklaşık %50’sine ev sahipliği yaparlar.
Tropikal karstın iki şekli ayırt edilir: 1- koni karstı (kegelkarst), 2- kuleli karst (diğer adı turm karst. Çin’de fenglin adı verilir). Bu ayırım tepelerin şekline göre yapılır. Balazs (1973) tropikal karstın yükseklik/genişlik oranına göre sınıflandırılmasını önermiş ve 3 tip ayırt etmiştir: Dolin karstı, koni karstı ve kuleli karst. Bunlardan dolin karstında, çok sayıda dolin yer alır. Koni karstında tepeler 30-120 metre boyundadır ve km2’de yaklaşık 15-30 tane tepe bulunur.
Paleozikte karalar üzerinde görülenbitki grupları 4 çeşittir.
Gondwanna:soğuk iklim kuşağı-Angaran:ılıman iklim kuşağı-Euramerian:ekvatoral kuşağı-Cathaysian:ekvatoral kuşağı ve tropikal nemli ikli.
Bitkilerin kendi solunumları için harcadıkları miktar çıkarıldaktan sonra geriye kalan vebitki dokularında depo edilen organik madde miktarına NET İLKSEL ÜRETİM denir.
Tropikal Yağmur Ormanı Ekosistemleri yıllık yağış miktarları çoğu yerde 2500 mm’yi geçer, hatta bazı yerlerde 4000 mm’yi bulur.Toprak tipi:oksisollerdir.
10.ÜNİTE
Devri yağışlı tropikal bölgede en geniş yeri savanlar kaplar. Bu nedenle bütün bu kuşağı “savanlar sahası” olarak isimlendirenler de vardır. Tipik savanlara tropiklerarası alanlarda (25 derece kuzey ve 25 derece güney enlemleri arasında) rastlanır. Savanların en belirgin özelliği yağışın mevsimselliğidir. Bir veya iki yağışlı dönemi izleyen çok kurak bir dönem vardır. Bu durum büyük ölçüde intertropikal konverjans zonunun (ITCZ-Tropiklerarası Yaklaşma Kuşağı. Kuzey ve Güney Yarımküre’den ekvatora yönelen, kuzeydoğu ve güneydoğu alizelerinin karşılaştıkları kuşak) mevsimlik yer değiştirmesi ile ilgilidir. Savanların en geniş yayılış gösterdiği alan, Afrika’da tropiklerarası kuşaktır.
Savanlar Köppen iklim sınıflandırmasında Aw iklim tipi (tropikal yağışlı ve kurak iklim tipi; savan iklimi) olarak ifade edilir.
Güney Amerika’da çok yoğun odunsu türlerin yayılış gösterdiği alanlar “cerrado” adıyla bilinir. Buralarda ağaçların daha az olduğu alanlar “campos veya llanos” olarak isimlendirilir. Vejetasyonu daha çok dikenli çalı türlerinin meydana getirdiği sahalara ise “caatinga” denir. Afrika’da savanlarda “miombo” ağaçlı savanları, bushveld adı verilen park benzeri alanlardan farklıdır. Avustralya’da akasya (Acacia aneura) çalıları ya da küçük ağaççıklarından oluşan savanlara “mulga veya mulga savanları” adı verilir.
Savanlardaki otların çoğu gölgeye toleranslı olmayan ve C4 fotosentez yolunu kullanan türlerdir.
Savan ekosistemleri yıllık yağış:çöl yakın 500 mm-ormana karşı:1500 mm-Toprak tipleri:oksisol(killi)alfisol(kurak)entisol(kum,taş,çakıl)
4 çevresel faktör şunlardır (Hutley ve Setterfield 2009):
Bitki için uygun nem
Bitki için uygun besin maddesi
Yangın rejimi
Otçul hayvanlar
Çöl ekosisteminde yağış:250 mm’dir.toprak tipi:tuzlu toprak
11.ÜNİTE
Akdeniz havzasının iklim tipi Köppen iklim sınıflandırmasında Cs iklimleri ile temsil edilir.
Esas Akdeniz havzasında bu çalı toplulukları maki olarak bilinmekte, Kuzey Amerika’nın batısında, Kaliforniya’da chapparal, Şili’de matoral, Kap’da finbos ve Avustralya’da mallee olarak isimlendirilmektedirir
Akdeniz ekosisteminde yıllık yağış:500-700 mm’dir.Toprak tipi: Akdeniz ekosistemlerinde yaygın toprak tipi terra rossadır. Alfisollerin alt gruplarından olan xeralfs topraklar (Kaliforniya çevresinde) olarak da isimlendirilen bu topraklar genellikle kırmızı renklidir.Bitki :fesleğen, lavanta, kekik, biberiye ve adaçayı -ağaçlar:meşe,sedir,kızılçam,karaçam,göknar,ardıç
Ilıman kuşak orman ekosistemde Köppen iklim sınıflandırmasındaki Cf iklimleri
Ilıman kuşak orman ekosistemde yıllık yağış:500-1500 mm’dir.Toprak tipi:kahverengi orman toprakları
Ilıman kuşak orman ekosisteminde bitki topluluklarını meşe (Quercus), akçaağaç (Acer), kayın (Fagus), kestane (Castanea), Amerikan akcevizi (Carya), karaağaç (Ulmus), ıhlamur (Tilia), ceviz (Juglans) gibi cinslere ait ağaç türleri oluşturur.
Ilıman kuşağın ot formasyonları kıtalara göre:Kuzey Amerika:PRERİ-Avrupa ve Asyada:BOZKIR-G.Amerikada:PAMPA-Afrikada:VELD olarak adlandırılır.
Step ekosistemde yıllık yağış:250-300 mm’dir.Toprak tipi: 7. Toprak Taksonomisindeki adıyla mollisollerdir.
ormanı oluşturan belli başlı türleri ağaç türlerini kızılçam (Pinus brutia), karaçam (P. nigra), göknar (Abies cilicica), ardıç (Juniperus sp.) ve sedir (Cedrus libani ve C. atlantica) meydana getirir.
Step Ekosistemleri iklim sınıflandırmasında Bu iklim tipi Köppen iklim sınıflandırmasında BS, Thornthwaite iklim sınıflandırmasında ise D harfleriyle ifade edilir.
.
12.ÜNİTE
Kuzey Amerika ve Avrasya’nın tüm kuzey kesimleri boyunca hemen hemen devamlı ve geniş bir kuşak hâlinde uzanan konifer ormanlar boreal veya tayga ekosistemleri olarak isimlendirilirler
Borel ekosistemlerinde yıllık yağış: Yıllık yağış miktarı 350-500 mm arasında değişir. Toprak tipi: Spodosol (podzol topraklar)bitki ve ağaçlar: ladinler, göknarlar, çamlar ve melezler
Boreal orman ekosisteminde uzun ve sert geçen kışlar vardır. Köppen iklim sınıflandırmasında Df ve Dw iklimleri (soğuk orman kuşağı iklimleri) çoğunlukla bu alanların iklim tiplerini ifade eder.
Tundra (ağaçsız çorak saha anlamında) ekosistemi, boreal orman sahalarının kuzeyinde yayılış gösterir.
Tundra ekosisteminin yayılış sahalarının iklim tipi, Köppen iklim sınıflandırmasında ET ile ifade edilen tundra iklimidir.
Tundra ekosistemlerinde hemikriptofitler ve kriptofitler daha yaygın bitki gruplarıdır.
Tundra (ağaçsız çorak saha anlamında) ekosisteminde:Yıllık yağış miktarı Yağışlar yerel koşullara göre değişiklik göstermekle beraber çoğu yerde 250-300 mm’yi aşmaz.Toprak tipi:Histosol
13.ÜNİTE
Okyanus ve denizlerde dalgalar, gel-git hareketleri, akıntı sistemleri, tuzluluk, sıcaklık, basınç ve ışığın girebildiği derinlik ve yoğunluk, organik toplulukların yapısını belirleyen belli başlı etkenlerdir
Kıyı çizgisi ile 200 metre derinlik arasında kalan hafif eğimli sığ kısma şelf adı verilmektedir. Şelfin dış kenarının derinliği değişmekle beraber genellikle -100 m civarında sona erer
Kıta yamacı ile abisal düzlükler arasında “kıta yükselimi” (continental rise) yer alır. Kıta yükselimi sahaları kıta yamacından daha az eğimli alanlardır.
Deniz suyunun içinde çözünmüş olarak birçok inorganik madde, organik madde ve gaz yer alır. Deniz suyunda çözünmüş olarak bulunan inorganik maddelerin en önemlisi tuzlardır. Deniz suyunun içindeki bu çeşitli tuzların büyük kısmını klorür (%55,0) ve sodyum (%30,6) iyonları meydana getirmektedir. Klorür ve sodyum dışında sülfat (%7,6), magnezyum (%3,6), kalsiyum (%1,1) ve potasyum (%1,1) iyonları da bulunur. İşte tuzluluk kavramı, bir litre deniz suyunda çözünmüş olarak bulunan bütün bu tuzların toplam miktarını ifade etmektedir.
Diatomelerin ölmesiyle ortamda kalan bu silis içeren yapılar, yeniden denizlere iade edilmiş olur. Bu dolaşıma silis döngüsü adı da verilir
Okyanus ve denizlerde pH değeri 8,1 civarındadır. Yani deniz suyu hafifçe alkalindir.
Su sıcaklığı arttıkça, çözünmüş gazların miktarı azalır. Suyun sıcaklığı azaldıkça da çözünmüş gazların miktarı artar.
Denizel organizmalar genel olarak yaşadıkları ortama ve nasıl hareket ettiklerine göre sınıflandırılmaktadır. Bunlar 3 gruba ayrılır (Thurman ve Trujillo 2004):
- Suda pasif olarak sürüklenen veya dolaşanlar yani planktonlar
- Yüzücüler yani nektonlar
iii. Geriye kalan ve dip sularında yaşayan diğer tüm organizmalar yani bentoslar
Planktonlar: Adını Yunanca planktos’dan alan planktonlar suyun içinde pasif sürüklenen veya dolaşan organizmalardır. Bunlar okyanus akıntılarıyla sürüklenirler. Planktonlar eğer bitkisel ise bunlara fitoplankton, hayvansal organizma ise bunlara da zooplankton adı verilir.
Nektonlar: Bunlar yüzebilen organizmalardır (nektos: yüzme). Okyanus akıntılarından bağımsız hareket ederler. Nektonlar deniz içinde kendi pozisyonlarını düzenlerler ve gerektiğinde uzun mesafeli göç de yapabilirler. Tüm balıklar, mürekkep balıkları, denizel memeli hayvanlar ve denizel sürüngenler nektonlar içindedir.
Bentoslar: Bunlar dip sularına bağlı yaşayan canlılardır. Bunların da kendi içinde yaşadıkları habitatlara göre isimlendirildikleri görülmektedir. Üst fauna (epifauna) deniz dibinin yüzeyinde veya denizin içinde kayalara tutunarak yaşayanlar ile sadece hareket alanı deniz dibi olan canlılara verilen isimdir. İç fauna (infauna) ise deniz içinde kuma veya çamura gömülerek yaşayanlara denilir.
Pelajik ortamlar sürüklenen ve yüzebilen çok sayıda deniz canlısının karmaşık bir besin ağı içinde yaşamlarını geçirdikleri yerlerdir. Pelajik sahalar kıyılardan başlayarak açık denize kadar uzanır. Pelajik ortamların kıyıya yakın sığ kısmına neritik zon (neritos: kıyıya dair) adı verilir. Neritik saha kıyıdan itibaren yaklaşık 200 m derinliğe kadar olan alanlardır. Pelajik ortamların 200 m derinlikten sonra açık denizleri içinde alan kısmına ise oseanik zon denir. Oseanik zon, düşey doğrultuda derinliğe bağlı olarak değişen ekolojik şartlara uygun olarak dört alt zona ayrılır
Epipelajik zon (epi: üst; pelajik: deniz): Açık denizde yüzeyden itibaren 200 metre derinliğe kadar olan kısımlardır.
Mesopelajik zon (meso: orta; pelajik: deniz): Açık denizde 200-1000 metreler arasındaki derinliklerde yer alan kuşaktır.
Batipelajik zon (bati: derin; pelajik: deniz): Açık denizde 1000-4000 metreler arasındaki derinliklerde yer alan kuşaktır.
Abissopelajik zon (a: sız, siz; bisso: dipsiz; pelajik: deniz): Açık denizde derinliği 4000 metrenin altında olan en derin yerleri içine alan zon.
Okyanus ve denizlerde güneş ışığının girebildiği derinlik canlı hayatı bakımından büyük önem taşır. Bu nedenle oseanik zon ışık özelliklerine göre de üçe ayrılır (Thurman ve Trujillo 2004):
Eufotik zon (eu: iyi; fotik: ışık): Fotosentez için ışığın yeterli olduğu zon. Bu zonun derinliği yüzeyden itibaren 100 metreye kadardır.
Disfotik zon (dis: haricinde, yetersiz; fotik: ışık): Bu zonda ölçülebilir ışık vardır ancak çok azdır. Bu ışık yukardaki eufotik zondan yayılır. Bu kuşak 1000 metrelerde sona erer.
Afotik zon (a: sız, siz; fotik: ışık): 1000 metrenin altında tamamen ışıktan mahrum olan zon.
Fotosentez yapan fitoplanktonların ürettiği toplam organik madde miktarına yani karbon miktarına “toplam ilksel üretim” denir.
Alçak kıyıların su kütlesi tarafında yer alan ve su hareketlerinin etkisi altında olan bölümüne “önkıyı” denir.
14.ÜNİTE
İki yeni senaryoya (RCP6.0 ve RCP8.5) göre ise muhtemelen 2°C’yi aşacak; RCP4.5 senaryosuna göre ise, daha yüksek olasılıkla 2°C’yi aşmayacaktır.
1986-2005 dönemine göre, 2016-2035 dönemindeki küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışın 0,3-0,7°C aralığında olacağı öngörülmektedir.
Yapılan gözlemlerin analizine göre; son 30 yıldır kuzey yarımkürede bahar, her 10 yılda 2,3-5,2 gün arasında değişen oranlarla erken başlamaktadır.
IPCC senaryolarına göre çöllerin büyük kısmında sıcaklıkların daha da artacağı ve zaten az olan yağış miktarlarının ise azalacağı tahmin edilmektedir.
Eğer türlerin gerçek nişleri, yayılış alanlarında küresel sıcaklık artışı nedeniyle ortadan kalkarsa (Wiens, 2016);
ya bu yeni iklim koşullarına uyum göstermek için, niş değişikliğine katlanmanın yollarını arayacaklar,
ya türler yayılış alanlarının çevresinde daha önceki iklim koşullarını aramak üzere yeni alanlara doğru yayılacaklardır (yüksek yerler veya yüksek enlemlere doğru),
ya da ortadan kalkacaklardır. Küresel iklim değişimi koşulları altında türlerin yayılış alanı değişiklikleri daha çok yüksek enlemleri ve yüksek sahaları ilgilendiriyor gibi de görünmektedir .
Yapılan çalışmalar küresel tür kayıplarının en fazla olacağı yerlerin başında Güney Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda’nın geldiğini göstermektedir. En düşük riske sahip yerler ise Kuzey Amerika ve Avrupa’dır.
İstilacı bitki veya hayvan terimi yerli olmayan, doğal olmayan bitki ve hayvan türlerini tanımlamak için kullanılır.
İlk defa 1947’de Uganda’nın tropikal Zika ormanlarında yaşayan Rhesus cinsine ait makaklarda görülen zika virüsü, bu alanlarda yaşayan bir sineğin (Aedes aegypti) insanlara bulaştırmasıyla dünyanın çok önemli bir kesimine yayılmıştır.
Kırmızı boya eldesinde kullanılan kokinella böceği (Dactylopius coccus) yetiştirip bunun ticaretini yapmak amacıyla İspanyollar 1548-1570 yılları arasında frenk incirini Avrupa’ya sokmuşlardır.
Bu konudaki çarpıcı örneklerden birisi misk faresidir. Kürkünden dolayı ekonomik değeri olan kemirici misk farelerinin doğal yayılış alanları Kuzey Amerika’dır. Bunlardan birisi olan Ondatra zibethicus Alaska’dan Avrupa’ya taşınan ilk misk faresi türüdür.
Yorum Gönder
0 Yorumlar